Amerikalı bir bilim tarihçisi ve Stanford Üniversitesi' nde Bilim Tarihi profesörüdür . Robert N. Proctor 1976 yılında Indiana Üniversitesi Bloomington' dan biyoloji dalında lisans derecesi ile mezun olmuştur . Daha sonra Harvard Üniversitesi'nde 1977 ve 1984'te sırasıyla Bilim Tarihi alanında yüksek lisans ve doktora dereceleri aldı. 1999 yılında Pennsylvania Eyalet Üniversitesi' nde bilim tarihi profesörü iken , tütün endüstrisine tanıklık eden ilk tarihçi oldu . 2012 yılında tütün endüstrisinin çığır açan tarihi olan "Altın Soykırım: Sigara Felaketinin Kökenleri ve Kaldırılma Davası", 2014 yılında Rachel Carson Ödülü' nü kazanmıştır.
Radyoaktif serpinti başlangıçta ciddi bir problem olarak görülmüyordu. Bireysel maruziyetleri izlemek için tasarlanan röntgen filmleri, test alanı yakınlarındaki postanelere dağıtıldı. Ama burada asıl amaç, çevre bölgelerdeki vatandaşların layıkıyla uyarılması ve korunmasından ziyade açılabilecek davalara karşı orduyu korumaktı.Projenin bilim direktörü J. Robert Oppenheimer, radyoaktif serpintiden zarar gördüklerini iddia eden vatandaşların hükümete dava açabileceğinden endişe duyuyordu. Sağlık grubu raporları bu yüzden gizli tutuldu. Bombaların düşmesinden ve Japonya’nin teslim olmasından sonra bile “bombadan dolayı herhangi bir radyoaktif serpinti oluşmadığını” ispatlamak üzere Hiroşima ve Nagazaki’ye doktorlar gönderildi. Asker refakatinde şehirleri gezen gazeteciler, ordu propagandasıyla ayartıldı: Mesela New York Times “Hiroşima Enkazında Radyoaktivite Yok” başlığını attı. Asker refakati olmadan Hiroşima’ya giden ilk bağımsız gazeteci Wilfred Burchett ise farklı bilgiler veriyordu. Burchett, “Bombaların düşmesinden otuz gün sonra insanlar, ancak atom vebası olarak tanımlayabileceğim meçhul bir şeyden dolayı esrarengiz ve korkunç bir şekilde hayatlarını kaybediyorlar” diyerek uyarıyordu.
1992’de Berkeley’deki California Üniversitesi Halk Sağlığı Fakültesi Dekanı Patricia Buffler, yaptığı çalışmanın sonucunda, Reagan yönetiminin, aspirinlere uyarıcı etiket koyma zorunluluğuna dair kararı beş yıl geciktirmesinin, 1470 çocuğun boş yere ölümüne sebebiyet verdiğini ispatladı. Bu çocuklar, suçiçeği ve grip tedavisi sırasında aspirin kullanarak ölümcül Reye sendromuna yakalanmışlardı. Reye sendromu gibi nadir görülen önlenebilir bir hastalığa ilişkin gerçekler, kanser gibi bir hastalık için daha büyük ölçüde geçerlilik taşıyordu. Belki de Ronald Reagan, 1980’lerin en güçlü kanserojeniydi.
Dini ve inançları gereği sigara ve alkol kullanmaları, kahve ve çay içmeleri yasak olan Mormonların kansere yakalanma riskleri, Mormon olmayanlara göre %20 daha az.