"Hiçbir şey küçük yaşta kurulan bir hayalin gerçekleşmesinden daha güçlü olamaz. Bir çocuk, bir kahramanı, dünyayı fetheden büyük bir insanı öğrendiğinde, ister istemez kendisi de böyle bir kahraman, böyle bir büyük insan olmak isteyecektir. "
Stefan Zweig
Mimar Sinan yılda ortalama 6-7 eser vermiştir. Günümüzde ulaşılan teknik düzey ve ulaşım imkanlarıyla bile bir mimarın bu sayıyı yakalamasının hemen hemen imkansız olduğu kabul edilmektedir.
Koca Sinan'ın yaptığı minareler, Japonların ülkelerinde kullandıkları raylı sistemden daha ileri bir sistem üzerinde oturuyor, o sayede de deprem sırasında her yöne yaklaşık 5 derecelik bir açı yaparak sallanıyormuş. Minareleri yıkılmaktan koruyan şey, işte o sallanmaymış.
Köyde doğup büyüyenler iyi bilir; sokaklarda tavuklar, horozlar, kazlar gezinir...Derelerde sürü halinde ördekler yüzer...Sabahın erken saatlerinde horozlar öter...Otlamaya giden hayvanların çanları, sanki bestelenmiş müzik parçalarıymış gibi kulaklara hoş sesler taşır. Toprağın o güzelim kokusu dört bir yana yayılır. Gölgelik yerlerde kediler, köpekler, keçiler, iç içe uyuklarlar.
Böyle bir ortamda büyüyen çocuklar da genellikler güçlü, sağlıklı, çalışkan, başarılı ve mutlu olurlar.
Ama, o da neydi? Mimarbaşı az ileride, tıpkı dedikleri gibi nargile fokurdatıyordu.
Evet...Koskoca Mimarbaşı, yapımını bitirmek üzere olduğu caminin orta yerine bağdaş kurup oturmuş, nargile içiyordu.
Padişah'ın gözleri şaşkınlıktan öyle açılmıştı ki yerlerinden fırlayacak gibiydiler.
Padişah öfkeyle oraya doğru yöneldi.
Mimarbaşı, Padişah'ı
“Bir bahçede hep aynı çiçekten olursa o bahçe güzel olmaz. Sen, ben, o varız diye güzel bu bahçe. Koparma farklı çiçekleri, kalsın renkleriyle kokularıyla…”