Islak imzalar, çekilen kredilere, yeni alınan arabaların, evlerin sözleşmelerinin altına atılıyor. Ayrıca kredi kartlarımızı bize büyük kolaylık göstererek tüm gizli bilgilerimizle rahatça alışveriş yapabilmemiz için saklayan internet alışveriş siteleri de var. Büyük kolaylık! Bir yandan Rusya’nın vurduğu sivil sayısını ‘cepten’ takip ederken diğer yandan haberin ayrıntıları başladığında ekranı kaydırıp attığımız story’ye kaç kişinin baktığını da görebiliyoruz. Hayat bir şovsa elbette yola devam! Zaten attığımız tweet’lerle dünya haline tavrımızı koyuyoruz. Daha ne? Birbirimizi kandırmayalım. Tam da bu şekilde yaşıyoruz. İşin içinde “insan bu, alışır” kolaycılığının doğruluğu da var şüphesiz ama hepimiz birer seyirciyiz. Şinasi Türmüş’ün Velespit Yayınları etiketiyle yayınlanan Hiçbir Şey Anlamadım kitabı, işte günümüz insanının hayata karşı bu ‘seyirci olma’ halini anlatıyor.
Hiçbir Şey Anlamadım, eylemsizliği eylem haline getirmiş, dünyadaki önü alınamayan gidişatın farkında olan, üzerine düşünen, kafa patlatan ama tek hareket hali yürüyüş olan bir adamın, belki de senin, benim, onun, hepimizin, ‘kavanozdaki beyin’lerin hikayesi.
Yazının tamamı için:
google.com/url?sa=t&source...
Halley Dergisi için verdiğim röportaj
“Ağızdan çıkan her kelime düşüncenin değerinden kaybettiriyor.” Bu sözünüz beni çok etkiledi. Açıklamanızı rica edebilir miyim?
Düşünce ve duyguların muazzamlığından mı yoksa dilin yetkin olamayışından mı bilmiyorum ama birçok duygu ve düşüncemizi anlatabilecek bir lisan bulunmadı henüz. Ve açıkçası böyle olması güzel de çünkü bazı şeyler hep gizemli kalmalı onları güzel yapan bu; hayatın güzelliği onun gizemli ve yoğunluğunun aktarılamayışı oluşunda. Aksi halde netlik, aktarılış çoğu şeyde anlam bırakmazdı. Böyle bir durumda kitapta bahsettiğim gibi hepimiz toplanıp boş boş gökyüzüne bakar olurduk. Bir de şöyle bir durum var; içinde bir duygu yoğunluğu hissediyorsun bunu dile ya da kaleme dökmek istiyorsun fakat kurduğun her kelime o duygu ya da düşüncenin değerinden kaybettiriyor. Kastettiğim bu değildi diyorsun fakat kuracağın her yeni tanımlama seni daha da bocalatıyor. Çünkü içimizdeki yoğunluk kelimelerin çok ötesinde; o bizim biz olduğumuz yer, bizim mahremimiz. Onunla iyiyiz ve belki de varız, aktarılmaması daha güzel.
röportajın tamamı için:
halleydergisi.com
İnsanın anlam arayışı, sorgulama dürtüsü ve bu arayışın hiçbir zaman sona ermeyişi. Tıpkı Mehmet gibi, hiçbirimizin iç dünyasındaki monologları susmak bilmiyor. İnsanı, evreni sorguluyor Mehmet. Evren gerçekten de bir simülasyon mu? Ne kadar saf olabiliriz? Bu dünyada sahipsiz ve yalnız mıyız? Yapabileceğimiz tek şey zamanın akışını izlemek mi yoksa o zamana hükmedebilir miyiz? Heidegger’in deyimiyle bir tımarhaneye mi fırlatıldık? Biz neden biziz? Ölüm düşüncesi ânı yaşamamıza engel mi? Peki ya aşk?
Mehmet’in düşüncelerineve duygularına eşlik ederken kendi iç monologlarınızı yaratacağınız, yoğun anlatımlı, dolu dolu bir metin “Hiçbir Şey Anlamadım.”
Yazının tamamı için:
google.com/url?sa=t&source...
“İnsanların düşüncelerinden ötürü yakılmadığı, ten renginden dolayı hayvan
muamelesi görmediği, cinsel yöneliminden dolayı dışlanmadığı, farklı cinsten
oluşundan ötürü ikinci sınıf muamelesi görmediği bir atmosferi zamanın dışında,
kendiliğinden olarak görmek… Yoksa bin yıllardır yapılan haksızlıklar,
iğrençlikler, cinayet, işkence, tecavüzler isyan ettirici. Tarihimizden
utanmalıyız; orada ölümden başka bir şey yok. Belçika kralı tarafından kolları
kestirilen insanları, Auschwitz’i, siyanürlü elmayla intihar eden Alan Turing’i,
kilisenin düşüncelerine karşı çıktığı için yakılarak öldürülen Giarduno
Bruno’yu, Pakistanlı İkbal’i görmek istemezdim.”
Şinasi Türmüş bir yandan kurgu dünyasındaki sınırları zorlarken öte
yandan insanlık tarihine ayna tutuyor ve okur, tıpkı kitaptaki kahraman gibi,
geçmişle gelecek arasında kıpırdamadan, tembelce, sadece izlemeyi tercih
ediyor…
“Hiçbir Şey Anlamadım”, Şinasi Türmüş’ün “Efendi Hazretleri ve Clark” kitabının ardından çıkan ikinci romanı. Velespit Yayınlarından çıkan 80 sayfalık kitap, mutlaka bu yıl şans vermeniz gereken kitaplar arasında yer almakta.
Sonunun Raif Edendi olmasından korkan bir karakterin Kürk Mantolu Madonna okuması ile başlayan kitap; klasik bir olay örgüsünün anlatısı olmasından öte tamamen ana karakterin içindeki yolculuğu ele alıyor. Kitabı okurken ilerleyen süreçte olayın gelişmesini beklemeyi bırakıp artık düşüncelerin ve anlatının akışına odaklanmaya başlıyorsunuz.
Kitap ayrıca “ustalara saygı kuşağı” gibi, birçok esere yer vermekte. Hiçbir Şey Anlamadım romanında en çok dikkat çeken konulardan biri aslında kültürel bir birikime sahip olması ve birçok farklı konuda okuyucuya önerilerde bulunması diyebiliriz. Romanda sıklıkla şarkı önerileri, izleme önerileri ve okuma önerileri yakayabiliyorsunuz. Bu noktada roman size alternatif olarak güzel bir liste çıkarmış oluyor.
Şinasi Türmüş’ün yayınlanan ikinci romanı Hiçbir Şey Anlamadım, düşüncelerle yola çıkabileceğiniz ve birçok soruyu karakterin kendisine sormasından öte kendinize sorabileceğiniz varoluşsal sorular ile bezeli. Okurken birçok noktada es verebilir kendinizden bulduğunuz anları ya da sorguları içinizde yaşamaya başlayabilirsiniz.
Hiçbir Şey Anlamadım
Şöyle bir roman olsun, içinde hem felsefe hem tarih hem de psikoloji olsun, üstelik bu konular öyle ders kitabı kuruluğunda değil, ilginç ve akıcı bir kurgu içerisinde verilsin diyorsanız işte size bulunmaz fırsat… Şinasi Türmüş her ne kadar yazdığı eserine “Hiçbir Şey Anlamadım” ismini koysa da kitabı okuyanlar onun aslında birçok şeyi