"Ama sevmekte zamanla değişen bir şey. Yaşadıkça bunu daha iyi anlıyor, mevzuya başka bakıyorsun. Misal çocukken hesapsız seversin. Aileni, komşunu, arkadaşını, börtü böceği önüne gelen her şeyi seversin. Bir oyuncağı, kedi yavrusunu, kumda oynamayı, dondurmayı filan. Gençlikte bazı şeyleri anlamaya başlarsın. Yavaştan insan hali oluşur. Şehvet gelir, hırs gelir. Kıskanırsın, öfkelenir, kinlenirsin. Aklı keşfedersin, mantığın uyanır. Başka bir şey olu verir sevgi. Bu sefer bir davayı seversin, bir şeye bağlanmayı, uğruna kavga etmeyi öğrenirsin. Sonra bir insanı seversin, ona aşkla arzuyla bakarsın. Alışırsın ayrı kalmanın acısını yaşarsın. Yavaştan yaşlanınca bu sefer bambaşka oluverir. Artık hırsın öfken azalır. Kalbin genişler. O sebebten insanı kusuruyla sevmeyi keşfedersin. Sabrın tahamülün çoğalır. Merhameti öğrenirsin, afetmeyi daha çok denersin. Duygu hissin zamanla hesapsız olur. Aynı bir çocuk gibi sevgiyle bakmaya başlarsın. İnsan başladığı yere mi dönüyor denir?
”Sevmek sevilmek insanın hatta kurdun kuşun ihtiyacı. Vahşi hayvan bile sevgi şefkat bekler. Sevilmeyen adam eksik adamdır. Yaşar ama yarısı eksik yaşar.”