Aslında ölüme kafa yordukca hayatı daha iyi anlamaya başlıyorsun. Düşündükce de görüyorsun ki ölüm hayatı eksiltmiyor, aksine tamamlıyor. Hayatta ne varsa ölüm ona kıyamet katıyor.
#kitapyorumu
•Münferit Bir Olay
Selamlar dostlar! Aslında sinema eleştirmeni olan @suatkocer Suat Köçer’in ilk roman kitabının da sinema filmine uyarlanabilecek güçte olması şaşırtmadı.
Babasına trip atıp evi terk eden tahsilli Volkan, farkında olmadan yine babasının gölgesinde İstanbul’a inşaat işine gider, okulda öğrenmesi mümkün olmayan birçok şeyi ustası olan Hıdır abisinden öğrenir.
Kitabın sevilen karakteri Hıdır Abi. Hepimizin hayatında vardır, hani böyle dışarıdan çok sert ama aslında bir o kadar da yufka yürekli insanlar.. İşte tam da öyle biri.
Okurken her sahne gözünüzde canlanıyor, hangi karakterle özdeşleşeceğine karar veremiyorsun. O kadar hayatın içinden ki..
Bütün karakterler o kadar güzel betimlenmiş ki, o
karakterlerin gerçekten var olduğuna inanıyorsun.
Belki de öyledir, belki de o karakterler gerçekten
vardır.
Tebessüm ettiren bir diyaloglar ile başlayıp, devam eden kitap tüyler ürperten bir dramla bitiyor. Sonu biraz hüzünlü
Bu arada kitap kapağında neden “Kırmızı Kaplumbağa” okuyanlar anlayacaktır.
İnsan kısmı tuhaf. Her bir yanı muamma. Allah akıl vermiş, kalp vermiş ama bir de nefs diye bir şey yaratıp başını musallat etmiş. Kurtul kurtulabilirsen.
Bir filim şeridi gibi gözümün önünde canlanan bir kitap.Yazarımızın bir kaç ay önce bir söyleyişine katılmıştım.Bir süre hem kitabın, hem kedisinin etkisinde kalmıştım. Kendisi bir sinema yazarı sinemada ki bilgi ve deneyimlerini kattığı bir kitap. Kitabın gözlerimin önünde canlanması bundan olsa gerek
Münferit Bir Olay Suat Göçerin ilk romanı diyaloglarla başlayıp hiç beklenmedik bir sonla bitiyor.
Babasıyla arası bozulan Volkan evi terk edip çalışmaya başlar. Lakin yine babasının gözetiminde çünkü yanında çalışmaya başladığı kişi babasının arkadaşıdır. Okulda öğrenemiyecek çoğu şeyi inşaat ustası Hıdır abisinden öğrenir.
Kitabı okurken sanki olayın içindeymişsiniz yanı başımızda gerçekleşen olayları yaşıyormuşuz hissini uyandırıyor. Akıcı bir o kadarda sürükleyici bir kitap. Bir oturuşta bitirmek istiyorsunuz. Bitirdikten sonra da etkisinde kalıyorsunuz. Okuyup okutulması gereken bir kitap.
"Bu hayatı çok ciddiye alırsan kafayı yersin. Önünde iki yol var. Ya veli olup dünyanın kahrını çekersin yada deli olup her şeye gülüp geçeceksin. Baktım velilik ağır geldi, bende kendimi deliliğe vurdum."
"Ama sevmekte zamanla değişen bir şey. Yaşadıkça bunu daha iyi anlıyor, mevzuya başka bakıyorsun. Misal çocukken hesapsız seversin. Aileni, komşunu, arkadaşını, börtü böceği önüne gelen her şeyi seversin. Bir oyuncağı, kedi yavrusunu, kumda oynamayı, dondurmayı filan. Gençlikte bazı şeyleri anlamaya başlarsın. Yavaştan insan hali oluşur. Şehvet gelir, hırs gelir. Kıskanırsın, öfkelenir, kinlenirsin. Aklı keşfedersin, mantığın uyanır. Başka bir şey olu verir sevgi. Bu sefer bir davayı seversin, bir şeye bağlanmayı, uğruna kavga etmeyi öğrenirsin. Sonra bir insanı seversin, ona aşkla arzuyla bakarsın. Alışırsın ayrı kalmanın acısını yaşarsın. Yavaştan yaşlanınca bu sefer bambaşka oluverir. Artık hırsın öfken azalır. Kalbin genişler. O sebebten insanı kusuruyla sevmeyi keşfedersin. Sabrın tahamülün çoğalır. Merhameti öğrenirsin, afetmeyi daha çok denersin. Duygu hissin zamanla hesapsız olur. Aynı bir çocuk gibi sevgiyle bakmaya başlarsın. İnsan başladığı yere mi dönüyor denir?