İçeriği bakımından bugüne kadar okuduğum en farklı kitaptı diyebilirim. Okuyucu olarak muhatabı olmadığım bir kitap her şeyden önce, adli mülakat konusundaki ders notlarından oluşuyor. Bu konudaki öznel deneyimler değil, bilimsel teknikler anlatılıyor.
Beni cezbeden yanı ise "psikolojik" olması ve "doğru-yalan" tezatına ışık tutmasıydı. Kitaptan yaptığım alıntılar da bu yöndeydi zaten.
Yalan söyleyen bir insanın bilinçatı ile bilinci arasında sapmalar olurken bunun kaçınılmaz yansımalarını yakalamak, sıradan biri için günlük hayatta yıkıcı fakat değerli deneyimlere neden olabilir.
... Çünkü doğru söyleyen insanlar kısa, net ve doğrudan inkârlarda bulunurlar. Masumiyetlerini ispat için dürüstlüklerini ön plana çıkarma gereği duymazlar.
En güzel yalan söyleme yolu doğruya en yakın yalanı söyleyerek olur. Böylece yalanın açığa çıkma riski azaltılmış olur. İnsan doğru olan hikâyeyi anlatırken sadece doğruyu söylemek istemediği noktalarda gerçek hikâyeden saparak yalan söyler ve hemen gerçek hikâyeye döner. Beynin sağ ve sol yarım küreleri bilindiği gibi farklı işlevlere sahiptir. Gerçek hikâyeyi anlatan insan, hafıza işlevinin bulunduğu beynin sağ tarafını kullanırlar. Yalan söylediklerinde ise düşünme, fikir yürütme ve icat gibi işlevlerin bulunduğu beynin sol tarafına geçiş yaparlar. İşte bu geçişler esnasında insan istemese de, bilinçaltının etkisiyle, irade dışı birtakım sinyaller gönderirler. Adli mülakat tekniklerinin temeli de bu sinyalleri yakalamaya dayalıdır.