Yalnızlığı bir seçimdi, kader değil, mutsuzluğu da... Önce kendini sevmeliydi insan ve bu sevgiye tutunmalıydı. Sevgi ile bakmalıydı bir kuşa, bir taşa, bir ağaca, bir işe, bir insana.
Bir insanın hayatının dönüm noktalarını; onda derin izler bırakan olayları ve bunların insan ruhuna onarılması zor ve hatta imkansız zararları, yaşadığı duyguları, hisleri düşünceleri, geleceğe umutla bakarken yıkılan hayalleri ve belkide direnci kırılan, yitip giden canların yaşamlarını 3-4 sayfada bir ömrün ustaca, duyguların aktarımında
Heykeltraş öğrencisi bir kız Antalya’da inmeyi beklerken, hiç tanımadığı bir yerde bulur kendini ve bindiği otobüsün toz olmasıyla bir anlam arayışı yolculuğu başlar. Tumu adlı bir kaplumbağa sürücüsünün uyarıları ve yönlendirmesiyle, neden burada olduğunu, nasıl geldiğini ve nasıl çıkabileceğini bulmaya çalışır. Kahramanlarımız bir yandan tartışırken bir yandan ilginç bilgiler veriyorlar okuyucuya; fantastik, dini, felsefik, mitolojik, astronomik birçok bilgi. Bazı durumlarla çok da güzel dalga geçen ince espri cümleleri de renk veriyor kitaba. Kitabımız fantastik ama içeriği öyle ustaca gerçeğe bağlanıyor ki; bunda yazarımızın tıp doktoru olmasının payı büyük.
Son zamanlarda okuduğum en iyi fantastik kitap diyebilirim. Yazarın dili çok iyi. Bu topraklardan böyle fantastik yazan yazar çıkar mıydı? çok şaşırdım doğrusu.