dağınık saçlarım
dumanlı başım
cigaramın tütsüsünü ütülerim
asık suratim
sağ elimle bıyık ovalıyorum gülmüyorum
gülebiliyor muyum
kravatım kapının askısında rehin
kalemim ve defterime
unutturmuşum kendimi
çıkmışım bi o kadar hal kemal sokağa yürüyorum
ekşi suratlı adam konuşmuyor kasabanın oturuyorum parkına
Çaycıya, çayına,
oturduğuma mana buluyor
ayak üstüne ayak koyuyor beyefendiliğime mana buluyor diğerleri gibi olamıyorum
ya ne arıyorsun
habire manalar mırıldanıyorsun sabah sabah kendimle ikilem
Issız bu yolun
birden bire kayboluveren en uç noktasındayım ben öte ucunda sen yoksun
şu alev alev kızıllığıyla göğün ışıyıveren yıldızlar mısın
bir türlü erişilmeyen
yoksa uzak şehirlerin koynunda mısın arayıp bulamadığım
zincire vurulmuş ayaklarım
ve...ufukta son çizgide hayalin
sana özlemle ulaşıyorum
seni kaybetmek kadar sensizliği unutmakta korkular giyiniyor şuracıkta yürek evim beni boğan
bir çift eldi geceler
o uzayıp giden karanlığın saçlarına tutunmuş seni diler
her şafak kızıllığında seni sevmişti ya., o bir çift göz.