Ama tek isteyim var, o da Tanrı'yı affedebilmek. Nefes aldığım her seferinde -bu anlarıma mutlu olduğum zamanlarım da dâhil- her daim burukluğum omuzlarımdan asla inmedi.
" Siz bilir misiniz , dağ köyünde yaşamanın ne demek olduğunu? Mahrumiyetle, sert tabiatın olumsuzluklarıyla ve fakirlikle mücadelenin içinde çırpınan bir avuç insanın ruh halini... "
Yaşadığımız dünyada bedenini değiştirmeyi başarmış ve ayakta kalmış kişiler çok güçlü insanlardır. Toplumda yer bulamayan kişi, gözleriyle görüğü gücü taşlamaya başlar. Etrafında yaşanan taciz, şiddet, hırsızlık gibi olayları görmezden gelir ki bu tarz eylemleri zaten kendisi gibi olablar yapmaktadır. Bu nedenle kişilere bir seçenek verilse ve sorulsa "Tacizci katil mi toplum içinde yaşamalı yoksa translar mı? Sizce cevabı ne olur? Düşünmeden " Translar Ölsün!"
Romanlarda yaşamak, o anların gözlerinin önünde canlanması demek değildir! Ellerin bağlıyken, celladın önünde diz çökmüşken, kafana soğuk namlu dayanmışken, tetiği bastığını anladığında...
Mermi çekirdeğinin başının arkasından girip yüzünün bir yerinden çıktığını hissetmektir. Ensenden tutan el seni bıraktığında yere düşerken, son anında romanlarda yazmayanları, karakterin aklından geçenleri ve geçirmek istediklerini bilmektir. O ağlayamadığı için ağlamaktır. Olmayan toprağa mezar kazarak karakter için kendi ruhunu hiçlikte görebilmektir.
"Seni sevdiğimi, sana deliler gibi âşık olduğumu avazım çıktığınca haykırmak istiyorum. İşte o anda geçmişim geliyor aklıma. Yaptıklarım, yapmak zorunda olduklarım bir duvar gibi karşıma dikiliyor."
"Nefesim kesilinceye, dalağım şişinceye dek koşmak istiyordum. Her attığım adımda biraz daha uzaklaşıyordum bu aptalca yaşamdan. Artık tek bir isteğim vardı. Gittiğim yerde insanca yaşamak..."