Osmanlı Hanadı'nın durumu çok farklıydı. Teorik olarak devletin başında Osmanlı sultanı olmasına rağmen Almanya ve Avusturya-Macaristan'ın aksine Osmanlı hükümdarın savaşa girişte ve savaşın gidişatında hiçbir etkisi yoktu.
“Gelecekteki savaşlarla ilgili halk arasındaki tasavvur genellikle 1870/71'deki Alman-Fransız savaşından besleniyordu. Beklenen şey iki ordu arasında kısa bir karşılaşma ve bu karşılaşmadan taraflardan birinin hızlıca muzaffer şekilde ayrılmasıydı. Söz konusu çatışmanın sonuna doğru topyekûn bir halk savaşının tezahürlerinin görüldüğü ise hiç kimse tarafından, hatta bunu daha iyi bilmesi gereken profesyonel subayların çoğunca bile, 1914'e kadar fark edil medi. Sonuç olarak 1914 yılı Ağustos'unda dillerde dolaşan söz, o yılın Noel'inde yeniden evde olunacağıydı.”
Birinci Dünya Savaşı'nın en önemli sonuçlarından birisi de Almanya, Rusya, Avusturya-Macaristan ve Osmanlı İmparatorluğu gibi çok milletli imparatorlukların dağılmasıdır. Bu dağılmayla birlikte savaştaki yenilginin bedeli İttifak Devletleri'nin savaşa girmede mutlak yetkiye sahip hükümdarlarına kesilmiştir. Almanya'daki Hohenzollern Hanedanı ile Avusturya'nın Habsburg Hanedanı savaşın hemen akabinde yenilginin baş sorumluları olarak alaşağı edilmişlerdir. Osmanlı Hanedanı'nın durumu ise çok farklıydı. Teorik olarak devletin başında Osmanlı sultanı olmasına rağmen Almanya ve Avusturya-Macaristan'ın aksine Osmanlı hükümdarının savaşa girişte ve savaşın gidişatında hiçbir etkisi yoktu.
Rusya ile Fransa'nın aynı anda seferberlik ilanıyla Almanya'nın tek cepheli bir Avrupa savaşı planları suya düşüp, İngiltere'den beklediği tarafsız tutum da gerçekleşmeyince Almanların savaşı yaymaktan başka çaresi kalmamıştı. Almanya'nın Osmanlı Devleti ile yaptığı ittifaktan beklediği iki şey vardı: Birincisi, Rusya ve İngiltere gibi Osmanlı'nın sınırdaş olduğu ülkelere yeni cepheler açarak Almanya'nın Avrupa'daki cephelerde karşı karşıya kaldığı askerî yoğunluğu azaltmak. İkincisi, Osmanlı Devleti'nin hilafet gücünden yararlanıp, savaşı İtilaf Devletleri'nin sömürgelerine yaymak. Böylece mümkünse oralarda isyanlar çıkartıp düşmanlarının canını yakmak veya en azından sömürgelerden Avrupa cephelerine gelecek askerleri Batı Cephesi'nde rahatça kullanmalarını önlemek.
Yirminci yüzyılın en büyük felaketlerinden biri olarak tanımlaya bileceğimiz Birinci Dünya savaş’ı sonucunda halkların özellikle savaş gazilerinin yaşadığı buhranlara yer verilmiş. Fakat yazarın bazı konularda - özellikle Ermeni Tehciri’nden soykırım olarak bahsetmesi, Türklerin çocukları öldürüp kadınlara tecavüz etmesi vs - yanlı davrandığını düşünüyorum. Her şeye rağmen kesinlikle okunması gereken bir kitap.
I. Dünya Savaşı ile ilgili en yeni ve en özgün kaynaklardan birisi. Kadir Kon Hoca, bu eseri iyi ki Almanca'dan dilimize kazandırmış. I. Dünya Savaşı'nın sadece politik ve cephe yönlerini ele almayıp; cephe gerisindeki hayatı da detaylı bir şekilde incelerken, diğer I. Dünya Savaşı kitaplarıyla ilgili bilgi ve eleştirilerde de bulunuyor. Kadir Kon Hoca'nın ön söz için yazdığı yazı ise tek kelimeyle mükemmel. I. Dünya Savaşı ile ilgilenen herkesin mutlaka kütüphanesinde olması gereken bir eser.