Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Wayne Ellwood

Wayne EllwoodKüreselleşmeyi Anlama Kılavuzu yazarı
Yazar
8.0/10
2 Kişi
6
Okunma
2
Beğeni
479
Görüntülenme

Wayne Ellwood Gönderileri

Wayne Ellwood kitaplarını, Wayne Ellwood sözleri ve alıntılarını, Wayne Ellwood yazarlarını, Wayne Ellwood yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
IMF ilk "resmi" Yapısal Uyum Hizmeti'ni 1986'da başlattı. Dünya Bankası da onu izledi. 1989'a gelindiğinde banka, bu süre içinde IMF'den de benzer krediler almış ülkelerin % 75'ine uyum kredileri vermişti. Bankanın koşulları IMF'nin mali "liberalleşme" ve açık piyasalar reçetesini hem genişletti hem de güçlendirdi. Bunların arasında kamuya ait işletmelerin "özelleştirilmesi", kamu sektöründe kitlesel işten çıkarmalarla devletin küçültülmesi ve giderlerinin azaltılması, temel toplumsal hizmetlerde kesinti yapılması, temel gıda maddelerine sübvansiyonun kesilmesi ve ticaretin önündeki engellerin azaltılması yer alıyordu.
Petro-dolar kredileri kimi durumlarda yanlış hesaplanmış şatafatlı projelerde israf edildi. Kimi zaman da çalındı ve Üçüncü Dünya seçkinleri tarafından, krediyi veren aynı Kuzey bankalarındaki kişisel hesaplara aktarıldı. (...) 1960'ların ortalarından 1980'lerin ortalarına kadar despotizm Latin Amerika'yı istila etti ve gittiği her yerde çeşit çeşit kirli dolaplar çevirdi. (...) Jubilee araştırmacıları, Üçüncü Dünya'nın toplam borcunun neredeyse dörtte birinin (yaklaşık 500 milyar dolar) 25 ayrı ülkede diktatörleri ayakta tutmak için kullanıldığını ortaya çıkardılar. (...) Bu dönemde IMF, ödemeler dengesine geçici yardım için kapısını çalmak zorunda kalan ülkeleri, sıkı politikalar uygulamaya zorlayan bir kurum haline geldi. 1970'lerde ve 1980'lerin başında IMF kredileri, hükümetlerin, Güney ülkelerinin nerede yanlış yaptıklarına ya da yanlışlarını nasıl düzelteceklerine dair kendi fikirleri olan IMF ekonomistlerinin tavsiyelerini izlemeleri koşuluna bağlıydı.
Reklam
Bazı Üçüncü Dünya ülkeleri, çok önemli kaynaklara sahip olmalarından yararlanarak, Avrupa ve Kuzey Amerika'daki sanayileşmiş ülkelerle pazarlık güçlerini artırmanın yollarını aramaya başlamışlardı. Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü (OPEC) gibi gruplar işbirliği içinde bir araya gelerek, petrol arzını kontrol edip fiyatları yükselterek, küresel
1930'lardaki bunalımla beraber, ülkeler ticaret yaptıkları ülkeler karşısında "rekabet üstünlüğü" kazanmak (yani ihraç mallarını ucuzlatmak) için paralarını "devalüe" etmek amacıyla altın standardını peş peşe terk etmeye başladılar. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra ABD, doların değerini altının bir onsunun 1/35 ine (0,9 gr) eşitledi; ancak bundan böyle nakit sahipleri paralarının karşılığını altın olarak isteyemeyeceklerdi ve altın paralar yasaklandı. Daha sonra 1973'te ABD Başkanı Richard Nixon, Amerikan altınının yabancıların ellerindeki dolarlarla sabit orandan değiştirilmesini askıya aldı. Altın böylece, diğerleri gibi fiyatı arz ve talep tarafından belirlenen bir metaya dönüştü. Birçok ülke (ve IMF) elinde yüklü altın rezervleri tutmaya devam ediyor ve zaman zaman da açık piyasada çeşitli miktarlarda altın satışa çıkarılıyor; ancak satıcılar, piyasayı boğarak uluslararası altın fiyatını düşürmemek için dikkatli davranıyor.
Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması (GATT) / Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ): GATT küresel ticareti yönetecek bir kurallar dizisi belirledi. Amaç ulusal ticaret sınırlamalarını azaltmak ve İkinci Dünya Savaşı öncesinde küresel ekonomiyi kösteklemiş olan rekabetçi ticaret politikalarına son vermekti. GATT anlaşması çerçevesinde gümrük
Dünya Bankası (Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası): Bretton Woods Konferansı'nın diğer temel hedeflerinden biri de İkinci Dünya Savaşı'nın harap ettiği ekonomileri yeniden inşa etmenin bir yolunu bulmaktı. Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası (IBRD) bu çabaya öncülük etmek üzere kuruldu. Üyelerden toplanan aidatlar ve uluslararası sermaye
Reklam
Uluslararası Para Fonu (IMF): (...) İşinin önemli bir parçası, "sabit" döviz kuru sistemini denetlemekti. Böylece ülkelerin, komşuları karşısında rekabet üstünlüğü elde etmek için ulusal paralarını devalüe etmelerini engellemeye çalışıyordu. Fonun bir diğer görevi, dövizlerin "konvertibilite" sini geliştirmek, yani uluslararası ticaret yapılırken döviz değişimini kolaylaştırarak dünya ticaretini teşvik etmekti. Son olarak, bu yeni kurum "son çare olarak kapısı çalınan bir kredi kuruluşu" olarak davranacak, kısa vadeli nakit sıkıntısına düşen ülkelere acil durum kredisi sağlayacaktı. (...) Bir ülke IMF'ye girdiğinde, ona kendi hesap birimi olan Özel Çekme Hakları'yla (SDR) hesaplanan bir kota tahsis edilir. Kotalar söz konusu ülkenin dünya ekonomisindeki göreli durumuna bakılarak tahsis edildiğinden, en güçlü ekonomiler en fazla etki ve nüfuza sahiptir. (...) Üyenin sahip olduğu kota, IMF kararlarında ne kadar oy hakkı olduğu ve mali sıkıntı yaşadığı takdirde ne kadar döviz alabileceği de dahil olmak üzere pek çok şeyi belirler. Ödemeler dengesi için alınan kredilerin faizleri, yürürlükteki faiz oranından daha düşüktür ve üyeler bu kredileri beş yıl içinde kullanmak ve geri ödemek zorundadır.
Bretton Woods Konferansı'nın amacı, savaş sonrası küresel ekonomi için yeni bir çerçeve-ulusal bağımsızlığı güçlendirecek ve gelecekte mali krizleri önleyecek istikrarlı, işbirliğine dayanan bir uluslararası para sistemi oluşturmaktı. Amaç kapitalizmi gömmek değil kurtarmaktı. Temel öneri, sabit döviz kuru sisteminin kurulmasıydı. Önceki onyılın bunalımı dikkate alındığında dalgalı kur sistemi artık istikrarsız ve ulusal kalkınma planları açısından zararlı bulunuyordu. Keynes'in Bretton Woods'daki etkisi çok önemliydi. (...) Konferans Amerikan dolarının uluslararası para olduğu, malların serbest dolaşımına dayanan bir sistemi tercih etti. Dolar altına bağlandı ve altının fiyatı, onsu (28g) 35 dolar olarak sabitlendi. Böylece dolar "altın kadar değerli" hale geldi ve bir çırpıda uluslararası döviz piyasalarının belirleyici dövizi oldu. Toplantıdan, küresel ekonomiyi yönetecek ve koordine edecek üç kurum doğdu. Bunlar tarafsız ekonomik mekanizmalar değillerdi; ağırlıklı olarak küresel rekabet ve şirket girişimciliğinden yanaydılar. 1- Uluslararası Para Fonu (IMF) 2- Dünya Bankası (Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası) 3- Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması (GATT) / Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ)
Keynes, politikacılara, ekonomik büyümeyi başlatacak fiskeyi vurmak için -hükümetin borçlanması gerekse bile- endişelenmemelerini salık veriyordu. Bunu yapmaya değerdi. Hükümetler ekonomiyi doğrudan uyararak talebi yeniden canlandırabilir ve girdabın yönünün tersine dönmesine yardımcı olabilirlerdi. İşletmeler kısa bir süre sonra, artan talebi karşılamak için üretimi artıracak yatırımlara başlayabilirlerdi. Bu da, cebinde daha fazla parası olan, daha fazla sayıda çalışan insan demekti. İstihdam arttıkça vergi gelirleri de artar ve nihayet hükümet, artık sağlıklı ve büyümekte olan ekonomiden elde ettiği artan vergi gelirleriyle borcunu ödeyebilirdi. Çaresizlik içindeki Batı hükümetleri, ekonomik durgunluğa çare olarak "Keynesçi" çözümü hızla benimsediler.
1930'lardaki Büyük Bunalım, Keynesçiliğin ve müdahaleci devletin doğumuna yol açtı. İkinci Dünya Savaşı'nın ardından, galip devletle küresel ekonomi için bir dizi yeni kural belirlediler. Savaş sonrası dönemin mali yapısı, Dünya Bankası, Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması'nı (GATT) içeriyordu. Ancak, Üçüncü Dünya ulusları yüzyıllar süren sömürgecilikten kurtuldukça, bu kurumlar giderek statükoyu ayakta tutan temel direkleri olarak algılanmaya başlandı.
24 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.