10 sene önce Suriye güya 1 haftada düşecek ve emevi caminde namaz kılınacaktı.. Yasin hocam esat başta kalcak ve mevcut iktidarın Esad’la anlaşmak dışında bi seçeceği yok dedi. hocam nasıl olur katil diyorlar dedik . Zaman bilimi haklı çıkarır gibi bisey söyledi . Dediği noktası virgülüne doğru çıktı günümüz konjektürğnde . Ve ilgilendiği diğer bir konu olarak maruniler hakkında objektif ve spesifik olarak irdelenmiş bir eser ve geçmişi doğru irdeleyerek mantıklı çıkarsamaları olan bir eser. Bir siyaset bilimci olarak öğrencisi olmaktan gurur duyduğum hocamın Ufuk açıcı bir eseri
10 yıldır bir iç savaş yaşayan Suriye'nin savaştan önceki rejim özelliğini, karşısındaki dış güç tehdidi ve içerisindeki potansiyel isyan dalgalanması gibi durumlarını anlayabilmek adına okunması gereken bir çalışma. Kitabın yazarı aynı zamanda Lübnan uzmanı bir akademisyendir. Bu alandaki çalışmaları nedeniyle kendilerini takdir ederim.
Suriye'deki tüm dini azınlıklar, din ve vicdan özgürlüğüne sahiptir, ibade yapma, dini yaşama konusunda herhangi bir engelleme veya baskıya maruz değildir. Baas'ın seküler ideolojisi, ülkedeki insanları dini kimliklerinden çok Suriye Arap ulusunun bir parçası olarak tanımlamasından dolayı Suriye'de geniş çaplı dinsel bir hoşgörü ortamına yol açtı. Suriye'de anayasal olarak da dini azınlıkların hakları güvence altına alınmıştır. Dinsel özgürlük, Suriye Anayasası'nın 35. maddesinde "İnanç özgürlüğü güvence altındadır. Devlet tüm dinlere saygı gösterir." denmek suretiyle ifade edilmektedir.
Suriye'deki en önemli insan hakları sorunlarından biri de gözaltında kaybolma ve öldürülme suçudur. Beşşar döneminde dünya kamuoyuna yansıyan en önemli kaybolma olayı, Şeyh Maşuk Haznevi'nin 8 Mayıs 2005'te kaybolmasıdır. Kürt asıllı Şeyh Haznevi'den 22 gün içinde bir daha haber alınamadı. Suriye resmi makamları, 1 Haziran'da Haznevi'nin öldürüldüğünü açıklarkan olayı da adli bir vaka olarak nitelendiriyordu. Hatta bir süre sonra Haznevi cinayetine karıştıklarını itiraf eden Muhammed Matar El Abdullah ve Yasin Matar El Hindi adlı iki kişinin yakalandığı açıklandı. Oysaki ülkedeki Kürt azınlık ve insan hakları savunucuları Şeyh Haznevi'nin öldürülmesinde devleti suçladı. Uluslararası Af Örgütü'ne göre de olaylar devletin açıkladığından daha farklı gelişti. 8 Mayıs'ta Suriye askeri istihbarat görevlileri tarafından kaçırılan ve bilinmeyen bir yerde tutulan Haznevi, uzun süre işkenceye maruz kaldı ve 27 Mayıs'ta tedavi edilmek amacıyla Teşrin Askeri Hapisanesi'ne getirilmesinin ardından 30 Mayıs'ta öldü.
Demokrat Birlik Partisi (PYD-Partiya Yekitiya Demokrat), diğer Kürt partilerinin siyasal ve kültürel hak beklentilerini yeterli görmeyip Suriye için bir federal bir yapı, Kürtler için de özerklik istemektedir. PYD, terör örgütü PKK tarafından 2003 yılında kurulan taşeron bir örgüttür. PYD, Kamışlı Olayları olarak bilinen Kürt ayaklanması ve Şeyh Muhammed Maşuk Haznevi'nin öldürülmesinin ardından Kürt bölgelerinde gerçekleşen toplu protesto gösterilerinde etkin rol oynadı.
Beşşar Esad, iktidarının ilk yıllarında öncelikle Suriye toplumunda demokratik düşünceyi ve siyasal çoğunluğu ortaya çıkarmaya yönelik kararlarla uygun siyasal ortamı oluşturmaya çalıştı. İlk olarak 2000 Kasım'ında Beşşar'ın emriyle 600 siyasi tutuklu serbest bırakıldı. Hemen ardından Şam'ın batısındaki Mazzeh Askeri Hapishanesi kapatıldı. Beşşar Esad'ın devlet başkanlığı görevinin ilk on sekiz haftasında genel af yoluyla 700'den fazla siyasi mahkûm serbest bırakıldı.
Hafız Esad ve Beşşar Esad, fiziksel olarak birbirine oldukça benzese de gerek yetişme tarzları gerekse karakterleri açısından çok farklı lider tipleridir. Hafız Esad, Fransa'nın baskıcı manda yönetimi altında doğan ve Batılı ülkelerin emperyalist politikalarına karşı düşmanlık duyguları ile beslenerek büyüyen fakir bir köylü çocuğuydu ve iktidara gelmek için çok çaba sarf edip birçok olumsuz faktöre karşı mücadeleler verdi. Beşşar ise bir devlet başkanının oğluydu, hayatı boyunca rahat bir yaşam sürdü, eğitimini Batı'da aldı ve uzman bir göz doktoru oldu. Baba Esad'ın siyasi bilinçaltında her zaman, Batılı ülkeler "emperyalist düşman" ve "öteki" olarak algılıyordu. Baba Esad yabancı dil bilmezken Beşşar çok iyi derecede İngilizce ve Fransızca konuşmakta ve Batıyı çok yakından takip edebilmektedir. Yine askeri alt yapısından kaynaklanan sert ve otoriter liderlik özelliklerine sahip olan Hafız Esad'a göre Beşşar, kibar, ılımlı ve paylaşımcı tarzıyla ön plana çıkmaktadır. Suriyeli gazeteci Hüsnü Mahalli, Beşşar'ı babasından çok farklı, komplekssiz, rahat ve samimi bir insan olarak tanımlıyor. Tabi ki yaşamları ve karakterleri bu kadar farklı bu iki liderin dünyayı algılayış biçimleri ve beklentileri oldukça farklılık içermektedir.
Beşşar Suriye gibi kapalı bir rejimde çanak anten ve internetin serbestleşmesini ve ekonominin liberalleşmesini savunarak ülkesinin ve Orta Doğu bölgesinin standartlarında modernleşmenin öncü bir lider olabileceğini gösterdi.
Beşşar özellikle ordunun içindeki kendisine karşı potansiyel muhalefetten kaygı duyuyordu. İlk olarak Hafız Esad tarafından ordudaki bazı kıdemli subaylar emekli edildi ve etkili istihbarat şefleri atandı. Bunda amaç hem Beşşar'ın otoritesi altına girmek istemeyecek tecrübeli isimleri tasfiye etmek hem de Beşşar'a sadık genç isimlerden oluşan kadro oluşturmaktı. 1 Haziran 1998'de Sünni Genelkurmay Başkanı Hikmet Şihabi görevden alındı ve yerine Nusayri Ali Haydar getirildi. Hafız Esad'a yakınlığı ve bağlılıyla tanınan Şihabi, ordunun içinde etkili bir isimdi ve Esad sonrası dönemde Sünni kimliğini de kullanarak en önemli Devlet Başkanı adaylarından biri haline getirildi.
Beşşar'ın iktidara hazırlanması sürecindeki son hamle, Mart 2000 tarihinde 1987 yılından Suriye Başbakanı olan Mahmud El Zubi'nin istifa etmesi ve yerine Baas Partisi Merkez Komite üyesi olan Halep Valisi Muhammed Mustafa Miro'nun getirilmesi oldu. Zubi hükümetinin değiştirilme nedenleri arasında yolsuzlukla mücadele ve ekonomik liberalleşmede yeterince başarılı olamaması gösterilse de asıl neden Beşşar'ın kendine sadık bir hükümet kurma isteğidir. Bununla birlikte istifa eden eski başbakan Zubi hakkında kaçakçılık ve yolsuzluk yaptığı gerekçesiyle soruşturma başlatıldı ve ailesinin malvarlığına el konuldu. Bu suçlamalar karşısında Zubi intihar girişiminde bulundu.