Hz. Ali, Türkleri 'hiç puta tapmamış bir kavim' olarak tarif eder, çünkü onlar Müslüman olmadan önce de hiç putperest olmamışlardır. Adeta İslam'la tanışacakları günü beklemişlerdir. Prof. Dr. Zekeriya Kitapçı'ya göre, Türk Milleti'nin, külli manada Müslüman olması; ilahi kader kalemleri tarafından yazılmış bir büyük senaryodur. Bu ilahi senaryonun yine 'Bezm-i Ezelde' Allah tarafından seçilmiş en büyük kahramanları ise Saltuk Buğra Han ve Karahanlı Türk Hakanları, Selçuklu Sultanları, Osmanlı İslam Padişahları ile İslam dininin son iman erleridir. Tarihçi Yılmaz Öztuna ise bu sırlı kavimle ilgili olarak "Türklerin İslamiyet'i kabul edip Müslüman bir kavim olarak tarih sahnesine çıkışları ve büyük tesirler icra etmiş olmaları dünya tarihinde hemen hemen emsalsizdir" ifadelerini kullanır. Ve işte bu necip milletin atası olan Kanturaoğulları , İslam'la tanıştığı günden itibaren, Allah'ın ve Resul'ün kutsal emanetini canı pahasına taşımış, zamanı geldiğinde de asıl sahibine teslim etmiştir.
Nejdet Sançar'ın Ölümü "Türkçülük Cephesi En İyi Savaşan Tümenini Kaybediyor" Atsız, nihayet Türk Tarihi'ni eline almıştır ama Adile Ayda'ya yazdığı mektuptan iki gün sonra kardeşi Nejdet Sançar'ın ölümü onu can evinden vurmuştur. 21 Şubat 1975 Cuma günü saat 14 sularında bir kalp krizi geçiren Sançar, hastaneye
Reklam
Anarşi: Atsız, 12 Mart Müdahalesi'ni Öngörüyor Türkiye'de gittikçe artan sağ sol gerginliği 1968'de işgallere ve silahlı çatışmalara döndü. Deniz Gezmiş'in başlarında bulunduğu sosyalist öğrenciler 12 Haziran 1968'de İstanbul Üniversitesi merkez binasını işgal ettiler. 16 Şubat 1969'da Beyazıt Meydanı'nda çıkan
Tarihçi Yılmaz Öztuna, Sultan Abdülhamid'in saltanat devrini ikiye ayırmaktadır. Birinci devre, tahta geçişinden 13 Şubat 1878'e, yani Meclis-i Mebusan'ın (Birinci Meşrutiyet) ilanına kadar 1 yıl 5 ay 13 gün sürmüştür ki, bu dönem padişahın şahsi idaresiyle ilgisizdir. Çünkü idareye meclis hâkimdir. Padişah ikinci plandadır. Ancak meşrutiyet yürürlükten kaldırılıp meclis dağıtıldıktan sonra şahsî hâkimiyetini kurabilmiş, dizginleri eline alabilmiştir ki, Sultan Abdülhamid bu dönemden sorumludur. Bu dönem İkinci Meşrutiyet'in ilan tarihi olan 23 Temmuz 1908'e kadar 30 yıl 5 ay 9 gün sürmüştür. Ondan sonraki 9 ay 5 günlük dönemin sorumlusu yine meclistir (İkinci Meşrutiyet).
Sayfa 466 - Nesil Yayınları, 15. Baskı, Nisan 2008Kitabı okuyor
Ayrılan Yollar: Millî Yol'un 23 Kasım 1962 tarihli 43. sayısı "Nurculuk meselesi" başlıklı kapakla çıkar. "Çok kimsenin içyüzünü dahi bilmediği ve basının temas etmekten çekindiği bu konuyu tarafsızlık ve cesaretle ele aldık" alt başlığıyla orta sayfalarda başlayıp arka sayfalarda devam eden uzun bir yazı. Sonraki sayıda
1951'de Yılmaz Öztuna'nın 5816 kanunu öngörüsü
"Bugün Garb milletleri, kendi kitlelerinin büyüklüğü ile mütenâsiben yetiştirmiş oldukları milli liderlerini, alabildiğine tenkid süzgecinden geçirmekle meşguldür. Ancak böylece "hakikat"e vasil olabilmek imkânı mevcuttur. Bir millet, yakın mazisinin tarihini, uydurma tarih kitablarından okursa, bir devrin tarihini kaleme almak veya bu mevzua malzeme temin etmek isteyenler kanunen susturulursa, O milletin hangi maksatlarla aldatıldığına dâir, biraz derin düşünmesini bilen kafalarda, acı bir sual yer etmez mi? Ve hiçbir hukuk sistemni bu şeraitin (şartların) hüküm sürdüğü memlekete, "demokrat" vasfını verir mi? Kaldı ki, bu kanun tasarısı kabul edilirse, Türkiye'de hangi zümrelerin borusu öttüğünü, dosta ve düşmana artık tam manasıyle teşhir etmiş bulunacağız demektir."
DT - Antidemokrasinin Şaheseri: Atatürk'ü Koruma Kanunu; Yılmaz Öztuna (1930-2012)Kitabı okuyor
Reklam
Atsız'ın Dostları ve Ziyaretçileri: Türk milliyetçiliğinin "uyutulma dönemi"nde Atsız'ın da faaliyetleri sınırlıdır. Günleri, yollarda ve Süleymaniye Kütüphanesi'nde geçmektedir. Tanıdıkların, kendisini merak eden Türkçülerin ziyaretlerinin de ardı arkası kesilmemektedir. Ya bilhassa öğle tatillerinde kütüphanede, ya da
Atsız'ı sık ziyaret edenler arasında Yücel Hacaloğlu da vardır: "Liseyi bitirince 1955 yılında İstanbul'a gitmiştim. İlk ziyaret ettiğim kişi Atsız'dı... Atsız'la 1970 yılına kadar, en az haftada iki gün Süleymaniye Kütüphanesi'nde ve ayda bir iki defa da Maltepe'deki evinde buluşurduk. Bu buluşmalarda çeşitli kesimlerden gençler, üstat şahsiyetler, şairler, edipler bulunurdu. Orhan Şaik Gökyay'ı, Prof. Dr. Zeki Velidî Togan'ı, Dr. İzzeddin Şadan'ı, Tahsin Demiray'ı, Çağatay Uluçay'ı, Yılmaz Öztuna'yı, Prof. Dr. Osman Turan'ı, Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu'nu, Prof. Dr. Faruk Sümer'i, Prof. Dr. Mükrimin Halil Yınanç'ı, Prof. Dr. Abdülkadir İnan'ı, Nihad Sâmi Banarlı'yı, Mahir İz'i, Necip Fazıl'ı onun yanında görmüş ve tanımıştım." (Hacaloğlu; Körüklü-Yavan 2000: 163).
Ölümü üzerine yazdığı bir yazıda Yılmaz Öztuna da Atsız'la dostluğunu anlatır. 1951 yazında İsmail Hami Danişmend'in evinde tanışmışlardır. Öztuna o sırada 21 yaşındadır: "Tam 24,5 yıl, çeyrek asır süren bir gerçek ve nâdir tesadüf edilen dostluktu... Atsız'la çeyrek asır ayda birkaç defa mektuplaştık. 1957'ye kadar benim daha çok Paris'te yaşamam bu âdete yol açmıştı."
DÖRDÜNCÜ SULTAN MURAD
-Padişahım çok yaşa! -Sultan Murad, devletinle bin yaşa!
Sayfa 187 - Ötüken
Reklam
Osmanlı'ya saygı ve sevgi ile yaklaşmak, Osmanlı'yı bilmek ve anlamak, bugünki çağdaş Türk milliyetçiliğinin olmazsa olmaz ilkelerinden biridir.
Sayfa 231
Fatih Sultan Mehmed, son yıllarında, 25 kadar devletle birden tek başına savaşa girmişti. Bu savaşı kazanmak için, akıncı ordusundan çok faydalandı. Venedik, Macaristan, Polonya ve Almanya gibi Türkiye ile savaş durumunda bulunan büyük Avrupa devletleri, akıncılarla yıldırıldı. Bu akınların önemi hakkında fikir beyan edebilmek için, büyük akıncı beylerinden Mihaloğlu Gazi Alâeddin Ali Paşa'nın hayatı boyunca Tuna’yı kuzeye doğru tam 330 defa geçtiğini hatırlatmak kâfidir. Ali Paşa, bu akınlardan birinde Macaristan Kralı'nın kızını esir almıştı. "Mehtab Hanım" adını alan bu prenses, Ali Paşa ile evlendi ve doğurduğu Gazi Hasan Bey, Gazi Ahmed Bey, Gazi Mehmed Bey, Gazi Hızır Bey, Gazi Kara Mustafa Bey adlarındaki 5 kardeş de, Kanunî'nin ilk yıllarında ve çeşitli akınlarda şehit oldular ve hiçbiri yatağında ölmedi.
Sayfa 118Kitabı okudu
Türk ordusunun başarılarında en önemli unsur sür’atti. Bir askeri sefer sür’atle bitirilemediği, baskın tarzında sürpriz olmaktan çıktığı takdirde, felaket sayılırdı. Türklerin bu çağdaki başlıca düşmanı olan Çin’in kesif nüfusuna karşı ancak böyle bir taktikle başarı kazanmak mümkündü. Türk atlısı, gece gündüz durmadan yol alır, ancak birkaç saat atını dinlendirir, o sırada kendisi de uyurdu. Yanında daima yedek at bulundurur, atlarından biri yorulunca, diğerine binerdi. Türk atlı ordusu, düşmana hiçbir haber alma şansı bırakmadan, en ümit edilmedik anda üzerine çullanırdı. Eğer düşman ordusu yüz binleri buluyorsa vuruşma kabul edilmez, Türk ordusu kırdırılmazdı. Daima geri çekilmek suretiyle uçsuz bucaksız Türk toprakları içinde düşman şaşkına çevrilir, çete savaşıyla yıpratılır, en yorgun anında, üssünden yüzlerce kilometre ötede birden taarruza geçilip yok edilirdi. Düşman, mesafeden ürkerdi. Türklerin en ürkmedikleri şeyse mesafeydi. Türk atlıları, Karadeniz’le Pasifik arasında at koştururlardı. Göktürk ordusu 230.000 kişiden ibaretti.
Sayfa 261Kitabı okudu
Ben Tanrı’ya benzer, Tanrı’dan olmuş Türk Bilge Kağan, Tanrı irâde ettiği için, hâkanlık tahtına oturdum. Ey milletim, ey hânedânım! Sözlerimi dikkatle dinleyin! İleride gün doğusuna, güneyde gün ortasına, batıda gün batısına, kuzeyde gece ortasına kadar bütün milletler şimdi bana tâbidir. Bugünkü gibi kargaşa olmaksızın Türk Hâkanı Ötüken’de
“IV. Mustafa, Alemdar’ın ümidini kırmak için, III. Selim’in cesedini avluya naklettirdi. İlerliyen Paşa, cenâzeyi görünce: “Vay Efendim, seni iclâs içün bunca yerden geleyim de şu kör olası gözlerim seni bu hâlde görsün; hemân “Enderûn Halkı” denen hâinleri katl-i â’m edip intikaamın alayım!” diyerek III. Selim’in üzerine kapanıp ağlamaya başladı.”
1,500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.