Ben yeniliğin değil, tarih boyunca kazanılmış olan değerleri yok etmenin aleyhindeyim. Bilenler söylüyorlar ki, İslam âleminde hat sanatına Türkler en güzel şekli vermişlerdir. Gerçek bu ise ben neden bu sanata yabancı kalayım? Şiirden anlayan Yahya Kemal, Tanpınar, Ataç ile beraber ben de divan şiirinin güzel olduğuna inanıyorum. Fuzuli, Bakî, Neşatî, Nef’î, hatta adları daha az tanınan divan şairleri elmas gibi çok güzel şiirler yazmışlardır. Onları neden feda edeyim? Onları yok farz etmek yetişen nesilleri ortak milli hazineden mahrum etmek demek olmaz mı? Onları anlamak zordur, diyorlar. Matematiği, fiziği, kimyayı, musikiyi, resmi öğrenmek daha mı kolaydır? Çocuklarımıza yabancı dilleri öğretiyoruz da, onlara atalarının dilini neden öğretmiyoruz?
Hangimizin aklı bu aralar firarda değil ki ? dediğinizi duyar gibiyim.. Ruh halimin kaçak göçek olduğu şu dönemde "Firari" kitabı ile buluşmam çok manidar oldu.
Her sayfasında doğayı yudum yudum içtim. Güneşin tüm enerjisi her satırla beraber içime aktı.. hissettim bunu resmen okurken. Dağ evinde sanki hikâyenin kahramanı Selim
Merhabalardan bir demet. Spoi ve Gilleri bulunmamaktadır.
Bir okurdan da görüp uyguladığım gibi önce yazarı araştırır, okur, tanıyabildiğim kadar tanırım...
- Biz şairi biliyoruz sen kitaba geç.
Baaalım ne kadar tanıyorsun. Çay kahve al istersen, biraz uzun. Dikkat et çenen çıkmasın, çünkü çok şaşıracaksın. Ööle şaşıracaksın yani.
Eğitim,
Hayat, ilk olarak kendini önemsemeyenleri harcar. İnsanlar da öyle... Başkalarını mutlu etmek için didinip kendini yok saydığın sürece şikayet ettiğin ne varsa artacak. Gittikçe kıymetsiz olacaksın çünkü onların gözünde. Hiçbir zorunluluğun olmadan, içinden gelerek ve çıkarsızca yardım ettiğinde bile buna zaten mecburmuşsun gibi davranacaklar. Beklentilerini karşıladığın sürece sevileceksin, beklentilerini karşılamak senin asli görevinmiş gibi... İsteklerine cevap vermediğin ve 'hayır' dediğin ilk anda ise çok değiştiğini söyleyecek ve sırtlarını dönecekler sana. Fedakarlık adı altında hayatından çaldığın ne varsa, ağır bir yük olarak kalacak yüreğinde.
Onu ”tüm zamanını büyüye, usturlaplara ve müzik aletlerine adayan bir büyücü” olarak suçlamışlardı. Suçlamalar her ne kadar saçma sapan olsa da, İskenderiye patriği Cyril’in taraftarları üzerinde istenen etkiyi yaratmıştı. M.S. 415 yılında Hristiyan halk Hypatia’ya saldırdı. Bir akşam iki tekerlekli arabasında oturmuş evine doğru giderken önüne
İzmir depreminde 110. saatte bile hâlâ enkaz altından hayatta olan insanlar çıkarıldı.Şu an ilk depremin üzerinden yaklaşık 66 saat geçti.Hâlâ hiçbir şey bitmiş değil.Hâlâ yaşıyorlar.Umudumuzu yitirmeyelim.Pes etmek yok.
BİR NARSİST TÜKENİŞ’İN ANALİZİ
Yazıldığı yıl 1891’den beri okuyan herkes yaşlandı, bir tek bu roman ilk yazıldığı zamanki gibi hep genç kaldı. Her gelen yeni neslin hayranlıkla okuduğu roman –
Perec'in Uyuyan Adam'ı hiçlikte hapsolmuştur. Mutlak hareketsizlik: ne fiziksel ne de düşünsel bir eylem söz konusudur. Bu nedenle yarı ölüm diye adlandırılan uykuyla özdeşleşmiştir. Freud'un fazla uykuyu bir kaçış olarak nitelediğini biliyoruz. Benim aklıma ise İnception filminde hayattan kaçmak için kendilerini uyutan insanlar geldi: Bu insanlar