Bir film izlemiştim. Çok uzaklarda kaldı. Mektupla kurulan bir evlilik vardı. Gıyabında. Biribirini göremeden daha. Bir kanserli Japon kızı bir de, ya Pakistanlı ya da Bangladeşli bir genç. Genç, kızcağıza yardım etmek için o kadar çok çırpınıyordu ki, anlatamam.
İngilizce yazışıyorlardı elbette. O kadar talihsizlikler geliyordu ki gencin başına, yarabbim, coğrafyamız gerçekten de kaderimiz midir, diye düşünmeden edememiştim.
Yine de yılmayan çocuk, kansere şifa diye satılan çeşitli bitkileri alıp kıza yolluyordu. Tüm maaşını buna harcıyordu.
Bir gün çocuk dayanamadı, telefon etti kıza. Hem de maaşının yarısını verdi jetonlara. Ve ne oldu biliyor musunuz Meltem Hocam? Biribirlerini tek kelime anlayamadılar. Çünkü biri Bengal İngilizcesi diğeri Japon İngilizcesi konuşuyordu. Ne kadar hüzünlüydü o sahne yarabbim. İşte o zaman ben, mektubun büyüsünü anladım.
Milena'ya Mektuplarda benim de hiç unutamadığım bir cümle vardı. Onu paylaşayım bari. Diyordu ki Kafka, "Yalnız şundan söz etmek istiyorum bugün: Mektuplarınızı iyice okumadım daha, çevresinde dolandım, ışığın çevresinde dolanan pervane gibi...Ben de birkaç kez yandım.”
Kaleminize sağlık efendim. Bizi çok uzaklara götürdünüz.