Boşluğu var eden varlığın kendisidir aslında ama karşılıklı bir etkileşim olduğundan algılamak zor gelebilir. Mesela madde ve karşıt madde örneğinde ikisinin bir araya geldiğinde yok olmalarıyla oluşur(oluşur demek de yanlış) boşluk dediğimiz kavram. Şuanda da uzayda maddenin ve enerjinin izinin bulunmadığı, boşluklar vardır. Zaman-mekan ekseninde baktığımızda mutlak boşluğun var olmadığını zaten anlayabiliriz, ama şuanki madde(varlık) ve yokluk göreceli olarak şuanki zamanda var olan iki eş.
Vakum kavramını algılamak da zor, ilk öğrendiğimde ben de 'böyle şey mi olur' gibi bir tepki vermiştim. Ama evrenin varlığı da belli bir zaman ve sebepler diliminde meydana geldiğinden mutlak bir varlıktan söz edemeyiz. Tanrıyla temas konusu da tamamen algıda seçicilikten kaynaklı bir halüsinasyondan ibaret. Boşlukların tanrısı diye bir kavram duymuşsunuzdur : açıklayamadığımız bir olayı hemen daha büyük bir açıklanamazlık olan tanrıya yüklemek bakış açısının darlığından başka bir şey değildir ne yazık ki. Evreni açıklayamıyorduk tanrıyı yarattık, bigbangi keşfettik, şimdi ondan öncesini açıklayamayıp yine tanrıya atfediyoruz. İmamı rabbani ve muhyiddin'i arabi okumadım ama güncel bilimsel bulguları kullanmadıkları için okumaya da gerek görmüyorum, belki çağının çok ötesinde insanlar olabilirler. Ama 1000 yılda çok şeyin değiştiğini, felsefenin bile bilime ayak uydurması gerektiğini siz de bilirsiniz. Ve Celal Şengör'ün de dediği gibi 'Birbirini yalanlayan inançlarla bilim yapılabilir mi' diye size soruyorum.