Girişken olmak, yeni insanlar tanımak, kişiyi yeni dünyalarla tanıştıracak insanları arayıp bulmak.
Dil bilmek, yeterli tarih ve coğrafya bilmek, iradeli olmak...
"Kendinizi geliştirmek, yetiştirmek istiyorsanız işinizle gücünüzle ilgili olmayan konularla da ilgileneceksiniz. Mühendis de olsanız örneğin coğrafyayla tarihle uğraşacaksınız, müzikten anlayacaksınız, dans edeceksiniz. Milletin hâlini dert edeceksiniz."
"İlk önce bir insan kendini neden geliştirmeli?" sorusuna cevap vermeliydi. Sonra tek cevabın para kazanmak veya hayatı anlamlandırmak ya da boş modern bir insan olmak cevaplarıdan biri olduğunu görecekti. Para kazanmakla ilgili birşey yok. Anlamlandırma olsaydı eğer ilgi alanınızı olmadığı bir konu olmazdı. Modern bir tip olmak istiyorsanız *derdi olmayan, Zengin veya zengine yakın kısım için* dinleyebilirsiniz ama bu da fakir ya da bir diğer deyişle yoğun, dertli kişiler için çok palavra bir düşünce olurdu.
Esas olan 25'ine kadar öğrendiklerinizdir. O yaşa dek okuduğunuz kitaplar, seyrettiğiniz filmler gördükleriniz hayatınız boyunca sizinle kalır. Belli yaşlardan sonra öğrendiklerinizi aynı hızla unutuyorsunuz.
Kimsenin sizi bulmasını beklemeyin; nitelikli insanları siz arayın! Ben insanları arar bulurum. İyi hocalardan eğitim almak için bizzat çok uğraşmışımdır. Neticede kimse gelip beni keşfetmedi. Kimsenin gelecek hâli de yoktu!
Biliyor musun, insan en güzel trende düşünür... Bir konu kafanı kurcalıyorsa; yazmak, anlatmak istediğin şeyleri kafanda sıralamak istiyorsan, hatta yeniden kurmak istiyorsan, bir tren yolculuğuna çıkmalısın.
Habil; zayıf ruhu, aciz, miskin, uysal, ürkek, kısacası iradesiz bir kişilik olarak sunuluyordu. O her şeyden korkuyor, herkesi boyun eğiyor ve bütün iyilikleri yukarıdan bekliyordu. Habil "çok sağlam" bir ahlaka sahip olmasına rağmen sevimsiz ve sıkıcı bir kişilik örneği sergiliyordu.
Kabil ise sert ya da dışlı, düşünce ve davranışlarıyla tam bir zalim olarak çıkıyordu karşımıza. O, Habil gibi zayıf ve güçsüz bir kardeşim varlığına dayanamıyor, yüreğinin ve iradesinin zayıflığından dolayı kardeşini aşağılıyor. Sonunda dayanamayıp onu öldürüyor.
Kabil, kabillerle dolu bir cennette yaşamayı reddediyor. Oradan kaçıyor ve yeryüzüne iniyor. Ateşi keşfediyor. Yeni bir yaşam kültürünü oluşturuyor.. o uzaklarda olan değil, yanı başında bir cennet yaratmak istiyor. Ama bu öyle bir cennet olsun ki, asla kendisine bahşedilmiş bir cennet olmasının. Kendi alın teri ile, kendi emeğiyle kazanılmış bir cennet olsun!..
Boyuna fena uzun yeni özelliği ortaya konulmak istenmişti. Kitabımı mukaddes'in kendilerini Cennet diye sunduğu Asya'dan göçtükten sonra, bataklıklarla ve ormanlarla dolu bir yeri kendilerini yurt kabul etmişler ve orayı cennete dönüştürmüşler. Gerçekten de önceki dönemlerde bataklık ve ormanlıktan ibaret yaşanmış bir yer olan "Suomi" Finlerin üstün çabaları sonucunda adeta bir cennet olmuştur.
İstiklal Marşı tamı tamına 1453 harften ve 571 heceden oluşmaktadır. Bu metin kısa bir zamanda Mehmet Akif Ersoy tarafından yazılmıştır.
Hikayesi ise şöyledir: 1921 yılında millete ait bir marş yazılması için bir yarışma düzenlenir. Fakat Mehmet Akif yoktur. Çünkü milletin başarılarının parayla övülemeyeceğine inanmaktadır.
Mehmet Akif'in yarışmaya katılmaması başta Maarif Vekili Hamdullah Suphi Bey olmak üzere birçok kişinin dikkatini çekti. Zaten yazılan 724 şiirin hiçbirinde milli marş olabilecek potansiyel görülmemişti. Bunun üzerine 5 Şubat 1921 tarihinde Hamdullah Suphi Bey Mehmet Akif'e bir davet mektubu yazdı. Bu durum Mehmet Akif'in kararının değişmesine ve Taceddin Dergahındaki odasına çekilip marşı yazmaya başlamasına vesile oldu.
Mehmet Akif öyle bir durum içindeydi ki odasından hiç çıkmadan marşı kaleme aldı. Hatta Akif'in evine giden bir arkadaşı duvara kanla kazılmış bir mısra gördüğünden bahsetmiştir. Mehmet Akif gece gündüz demeden şanlı tarihimizi 10 kıtalık bir şiirle kaleme aldı. Mehmet Akif'in yazdığı İstiklal Marşı önce cepheye gönderildi, askerler arasında okundu. Askerlerin beğenisini toplayan şiir 17 Şubat 1921 tarihinde Hakimiyet-i Milliye ve Sebilürreşad gazetesinde yayımlandı. Yayınlanmasının üstünden on gün kadar geçtikten sonra Konya'da Öğüt gazetesinde de yer aldı.
Elemeyi geçen şiirler 12 Mart 1921 tarihinde meclis oturumunda tartışmaya açıldı. İstiklal Marşı Hamdullah Suphi Bey tarafından okundu. Zaten okunmasıyla sonraki şiirlerin dinlenmesine gerek duyulmadı. Meclis ayakta alkışlayıp, gözyaşları içinde dinledi.
Erzurum dediğimiz şehir, şehit kanıyla bulanmış koca bir şehirdir. Ermeniler savaş zamanında bu abide şehri başkenti yapmak istemiş ve beraberinde katliamlar getirmişlerdir. Fakat Kazım Karabekir önderliğinde burada yapılan savaşlar Anadolu halkının büyük fedakarlıklarıyla kazanılmıştır. Erzurum -Nene Hatun, Kara Fatma ve nicesi de dahil- halkın cesareti ve gücüyle kurtarılmıştır.
Böylelikle ülkenin doğusu kurtulmuştur. Bugün Erzurum'da birçok tabya ve birçok şehitlik bulunmaktadır. Yüce Allah, bu şerefe sahip olan canını korkusuzca ortaya koyan tüm halkımızdan ve askerlerimize rahmet eylesin. Ruhları şad olsun.
Soğuk iliklerime kadar işledi.
Olay Louis isimli kaptanın bir deniz yolculuğunda fırtınada kaybolması ile başlar. Babası Jean Louis'i tekrar bulmak için tüm hazırlıkları yapar. Bu yolculuk onları buzullara kadar götürür. Louis'i hayat mücadelesi vererek bulurlar. Fakat kış olmuştur ve gemiyi hareket ettirmek için buzulları hareket ettiremezler. Bu sebepten ötürü "Buzullar Arasında Bir Kış" geçirirler.
Bu kış çok çetin geçecektir. Gemide; açlık, isyanlar, ölümler insanları birbirine düşürecek olaylar patlak verecektir.