Savaş ve mücadelelerin en çetini nifakla savaşmak, münafıkla mücadele etmektir. Aptalları kullanan sinsi zekilerle savaşmaktır yani. Bu savaş, küfürle savaşmaktan daha zordur. Çünkü küfürle savaş, belirli bir akım veya kimseyle savaşmaktır. Nifakla savaşmaksa, gizli ve çehresi örtülü bir küfürle savaşmak demektir. Nifakın iki yüzü, iki çehresi vardır: Bir yüzü Müslümanlıktır ve bu onun görünen çehresidir. Bir de görünmeyen asıl çehresi vardır ki küfür ve şeytanlıktan, hile ve sahtekârlıktan ibarettir. Bu ikinci yüzün anlaşılıp bilinmesi alelade insanlar ve avam kitleler için fevkalade zor, hatta kimi zaman imkânsızdır.
(...)
Hatırlatılması gereken bir diğer nokta da cahillerle aptalların artması hâlinde ortamın münafıklar için elverişli olacağı ve cehaletin artmasının sadece nifak ortamına yarayacağıdır. Bu nedenledir ki cehalet, bilgisizlik ve ahmaklıkla mücadele etmek, aynı zamanda nifaka karşı da mücadele etmek demektir. Çünkü ahmaklar, münafıkların oyuncağı olmaya daima elverişlidirler. Binaenaleyh cehalet ve ahmaklıkla savaşmak, münafığı silahsızlandırmaktır; cahilin bilgilendirilip cehaletinin giderilmesi, münafığın kılıcının elinden alınması demektir.
Kurutulmuş güller verdim sana
Eflatun sarı kırmızı güller
Seni papatyam diye severdim
Sen geldiğinde açılırdı tüm kapılar
Mühürlerim seninle kırıldı
Kilitli gönlüm seninle açıldı
Karanlığıma güneş oldun
Umuduma yoldaş
Sihirli yüzün bakışların
Tenime ok gibi saplandı
Gözlerin beni benden aldı
Ruhum senin aynanla aydınlandı.
Bende hiç tükenmez bir hayat vardı
Kırlara yayılan ilkbahar gibi
Kalbim hiç durmadan hızla çarpardı
Göğsümün içinde ateş var gibi
Bazı nur içinde, bazı sisteyim
Bazı beni seven bir göğüsteyim
Kah el üstündeydim, kah hapisteydim
Günlerden öyle bir gündü;
Üstüne tarih düştüğüm.
Gözümün önüne geldi birden
Balkıyan güzel yüzün.
Ve yüreğim yandı söndü,
Ter bastı avuçlarımı.
Bir işlek kovan uğultusu
Kapladı kulaklarımı.
Uzandım usulca cigarama;
Yavan ömrüme katık.
Ben o gün öldüm gülüm,
Bir daha ölmem artık...