"Bir gün-ah o ne gündü!- Aşk kendi ayı olan mayısta, Hoş kadınsı bir havada Güzeller güzeli bir gonca gördü. Rüzgâr kendini göstermeden, Kadife yapraklar arasından bir geçit buldu; Ölesiye seven âşığın yüreği Cennetin nefesiyle doldu. "Ey hava" dedi o, "şişir yanaklarını rüzgârla; İçime dolsun aşk nefesin, Belki o zaman hayat bulabilirim! Yeminimle elim kolum bağlı ne yazık ki, Asla dikeninden ayırıp koparamam seni. Böyle bir yemin hiç yakışmaz gençliğe, Gençlik için uygun olan sarılmaktır güzele. Yeminimi bozdum diye senin uğruna Günahkâr diyemezsin bana; Juno bir habeş olsaydı da, Jüpiter'den kendini uzak tutsaydı, Jüpiter bir ölümlüye dönerdi senin uğruna Ve adardı bütün hayatını sana."
Bir zâhid
Vaktiyle yüce gönüllü bir zahid vardı. Gece sabahlara kadar basi kesik bir mum gibi yanar, Allah, Allah der dururdu. Bu zikirden ağzı tatlılaşır. İmanın manevi balını gönül dudaklarına sunardı, Ömrü böylece akıp ebed memleketlerine doğru yol alıyordu. Derken bir gün aşağılık şeytan bu zahidi kıskandı ve ona gelip: - Ey geveze adam, dedi. "Bunca zaman Allah diyor- sun Söyle bana. O'nun sana Lebbeyk dediğini hiç duyur mu? A adam! Sana O'ndan bir cevap bile gelmiyor. Böyle utanmadan hangi yüzle Allah deyip duracaksın? Zahid'in gönlüne acılar birden doldu. Garip gönlü kırıldı. Başını yere koyup kendinden geçti. Bir zaman sonra rüyasında yeşiller giyinmiş bir halde Hızır'ı (a.s.) gördü. Nur yüzlü Hızır ona hitap etti: Kendine gel! Neden zikirden vazgeçtin? Zahid boynunu büküp usulca fısıldadı: - Bunca zaman Allah'ı zikrediyorum. O'ndan bana cevap olarak bir kerecik Lebbeyk sesi gelmiyor! Ey gönlü yaralı adam! İş senin zannettiğin gibi değil. Senin Allah demen, Allah'ın sana "Lebbeyk!" demesidir işte. Hilebaz şeytanın kıskançlığı yine üstündeydi bugün. Seni kıskandı ve sana bu oyunu oynadı. Sen hiç durmadan Allah de ki, o düşman hasedinden çatlasın!
Reklam
Kalbim ne kadar kurşundan olsa da ağlamamı durduramıyorum
Mutlu Prens'in gözleri yaşlıydı ve gözyaşları, altın yanaklarından aşağı düşüyordu. Yüzü ay ışığının altında o kadar güzel görünüyordu ki küçük kırlangıcın kalbi acımayla doldu. "Sen kimsin?" diye sordu. "Ben Mutlu Prens'im." "O zaman niye ağlıyorsun?" diye sordu Kırlangıç, "Beni burada sırılsıklam ettin." "Ben hayattayken ve bir insan kalbi taşırken," diye cevap verdi heykel, "gözyaşı ne bilmezdim. Çünkü acının, kederin yasak olduğu Sans-Souci Sarayı'nda yaşardım. Gündüz vakti arkadaşlarımla bahçede oynardım, akşam da büyük salonda dans ederdim. Bahçenin etrafında yüksek bir duvar vardı, ama etrafımdaki her şey çok güzeldi ki hiç duvarın arkasında ne var diye sormayı akıl etmedim. Arkadaşlarım bana Mutlu Prens derlerdi ve gerçekten mutluydum, eğer keyif mutluluksa. İşte öyle yaşadım, sonra öldüm. Ben öldüm ve beni böyle yüksek bir yere diktiler ki şehrin bütün çirkinliğini ve sefaletini görebileyim. KALBİM NE KADAR KURŞUNDAN OLSA DA AĞLAMAMI DURDURAMIYORUM."
Sayfa 12 - KızılpandaKitabı okuyor
BİR ZAMAN YOLCUSU: SELİM PUSAT (RUH ADAM ROMANI) Ruh Adam, Atsız'ın tarihî romanlarına göre hayli değişiktir; bir tür post modern romandır. Bu sebeple romanı incelerken biz de farklı bir yol izlemeyi tercih ettik. Selim Pusat'ın ve Romanın Hikâyesi: Selim Pusat adını ilk defa 08 Haziran 1951 tarihinde, Orkun dergisinin 36. sayısında
Yalnız bir opera
"Bana zamandan söz ediyorlar Gelip size zamandan söz ederler Yaraları nasıl sardığından, ya da her şeye nasıl iyi geldiğinden. Zamanla ilgili bütün atasözleri gündeme gelir yeniden. Hepsini bilirsiniz zaten, bir işe yaramadığını bildiğiniz gibi. ... Zaman Alır sizden bunların yükünü O boşluk dolar elbet, yaralar kabuk bağlar, sızılar diner, acılar dibe çöker. Hayatta sevinilecek şeyler yeniden fark edilir. Bir yerlerden bulunup yeni mutluluklar edinilir. O boşluk doldu sanırsınız Oysa o boşluğu dolduran eksilmenizdir."
Sevgili Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem sabırla ilgili olarak arkadaşlarına şunları anlattı: " Allah Teala cenneti ve cehennemi yarattığı zaman cibril-i emin'i cennete gönderdi: - Orayı bir gözden geçir, dedi. Cebrail cennete gidip gördükten sonra Rabbül alemin'e döndü: -Senin İzzet ve şerefine yemin ederim ki onu duyan herkes mutlaka oraya girecek, girmeyi isteyecektir. Daha sonra Allah Teala emretti cennetin etrafı, nefsin arzu etmediği amellerle çevrildi. Tekrar Cibril'e: - Gir bir daha bak buyurdu. Bir defa daha gitti, gördü ve döndü: - Şanına yemin olsun ki oraya hiçbir kimsenin giremeyeceğinden korkmaya başladım, dedi. - Cehenneme git ve bir de oraya bak. Cebrail gitti ve döndü: - Şanına yemin olsun ki orayı duyup da girmeyi arzu edecek bir fert bulunamaz. Daha sonra Allah Teala emretti, cehennemin etrafı nefsin arzu ettiği şeylerle donatıldı. Cebrail'e: - Bir daha git bak dedi. Gitti baktı ve döndü. - Şanına yemin ederim ki hiç kimse oradan kurtulamayacak diye içim korkuyla doldu, dedi." Bunlar cennetin kazanılması için gösterilmesi gerekli olan sabır hakkında bir fikir veriyordu dinleyenlere...
Reklam
"Peki ya ben, Baba? Ben ne yapacağım?" Gözlerim doldu. Yağmurdan ıslanmış yüzünü bir tiksinti yaladı. Çocukken düştüğüm, dizlerimi paralayıp ağladığım zaman yüzünü kaplayan anlamın aynısıydı. Bu ifadenin nedeni, ağlamamdı; şimdi de öyle. "Yirmi iki yaşındasın, Emir! Koca adam oldun! Sen..." Ağzını açtı, kapadı, bir daha açtı. Söyleyeceklerini kafasında evirip çeviriyordu. Tepemizde, yağmur damlaları çadır bezinden yapılma tenteyi dövüyordu. "Sana ne olacağını soruyorsun, öyle mi? Bunca yıldır bütün çabamın, sana öğretmeye çalıştığım her şeyin tek amacı, seni bu soruyu asla sormayacak biri yapmaktı!"
Hiçbir tatlısu entelektüeli düşünce ve söyleme özgürlüğünün üstüne abanan boğucu havadan gerçekten rahatsız olmadı; hiçbir muhafazakar “Türk bayrağının miadı doldu, artık Türkiye bayrağı olabilir” diyen kafayı lanetlemedi. Türk olmadığı için şükredenlerin hiçbir zaman Anglo-Amerikan mandacılığıyla bir kavgası olmadı. Çünkü her iki kafa da ejderhanın kendisi olmaya dünden razı idi.
bana zamandan söz ediyorlar gelip size zamandan söz ederler yaralan nasıl sardığından, ya da her şeye nasıl iyi geldiğinden.zamanla ilgili bütün atasözleri gündeme gelir yeniden. hepsini bilirsiniz zaten, bir işe yaramadığını bildiğiniz gibi. dahası onlar da bilirler. ama yine de güç verir bazı sözler, sözcükler, öyle düşünürler. bittiğine kendini inandırmak, ayrılığın gerçeğine katlanmak, sırtınızdaki hançeri çıkartmak, yüreğinizin unuttuğunuz yerleriyle yeniden karşılaşmak kolay değildir elbet. kolay değildir bunlarla baş etmek, uğruna içinizi öldürmek. zaman alır. zaman alır sizden bunların yükünü o boşluk dolar elbet, yaralar kabuk bağlar, sızılar diner, acılar dibe çöker. hayatta sevinilecek şeyler yeniden fark edilir. Bir yerlerden bulunup yeni mutluluklar edinilir. o boşluk doldu sanırsınız oysa o boşluğu dolduran eksilmenizdir gün gelir bir gün başka bir mevsim, başka bir takvim, başka bir ilişkide o eski ağrı ansızm geri teper. dilerim geri teper. Yoksa gerçekten bitmişsinizdir.
Sayfa 21
Dinler Tarihi Meğer Çok Oynakmış Satır aralarına en değerli ilmi sır bilgileri yazmak bu yazın ustasının en değerli hüneridir. Tarihi olan kültürü olan ve sır taşıyıcıları tarafından değiştirilmesine asla izin verilmeyen bir tek Türkler var. Zaman zaman devleti yöneten gafletler yüzünden yaşanır gerilemeler. Dijital peygamberler dinler
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.