Ze Oroco her şeyi anlattı. Akıl hastanesinde kendisine nasıl davranıldığını, o hayvansı bakım yöntemlerini, iğneleri, elektroşokları, cezaları, "ağaç ağaçtır" derslerini, günışığı görmeyen ve sağlık kurallarına aykırı hücreleri, deli gömleklerini...
Ze Oroco, artık Rosinha'yla konuşmayı bilmiyordu. Öylesine uzun bir zaman geçmişti ki ve üstelik kentte bunun bir daha olmayacağı inancını kesinlikle edinmişti.
Ateşin ışığında, kayığın ölü gövdesini görüyordu. Ne acı! Tohumdan çıkan küçük bir ağaç olmak için çok uzun zaman geçmesi gerekiyordu! Sonra, büyük bir ağaç olmak için yıllar süren mücadeleler veriliyordu. Ardından Kızılderililer gelip ağacı kesiyor ve kayık yapıyorlardı... Ya şimdi? İki saat geçmeden, yaşlı lifleri, ihtiyar gövdesi, rüzgarda döne döne uçuşan, nehirde yitip giden ya da kumsalın kumlarına karışan küle dönüşecekti.
Ama Ze Oroco sözünü tuttu, kumsal mavimtırak bir külle örtüldüğünde ve ateş söndüğünde rüzgar gelip kumları karıştırarak Rosinha'dan artakalan şeyi insan anlayışının kavrayamayacağı bir yere götürdüğünde, kumsalda ağır ağır yürüdü. Bir hafiflik duymuyordu, bir ağırlık da duymuyordu. Yalnızca üzüntüsünün birazını atmıştı.