"Sadece ölülerin yası tutulmaz denizkızı," diye fısıldadı. "Ölen anların da yası tutulur. Ölen hislerin de yası tutulur. Sen ve ben hayatımız boyunca bu hüznü taşıyacağız. Yaşanmayacağını bildiğimiz o şeylerin yasını tutacağız."
"Yalnız değilsin Nova," dedi yeniden çıkmak üzereyken. "Tam karşıdayım. Her zaman oradayım." Bunu söylerken yalnızca benim kaldığım odanın karşısındaki odasından bahsetmediğini biliyordum.
"Ariana saraydan çıkmayı başardıysa koşarak Arın'a gitmiş olmalı. Yani ikimiz de bu aralar pek popüler değiliz. Yine baş başa kaldık." Kollarını havada birleştirip yorgunca gerinirken "Benim için bir mahsuru yok," dedi. "Arın'la evlenseydin de seninle flört etmeye devam ederdim. Güzel kadınları seviyorum."
"Bana baktı, bir şeyi yine kafasında hesapladı. Hoşuma gitmeyecek bir şey olduğunu biliyordum. Gözleri pervasızca ellerimize kaydı. Parmaklarını daha sıkı benim parmaklarıma kenetledi. Diğer eli sakince boynuna gitti, birkaç kez bir tılsım fısıldadı ve birden boynunda bir şey belirdi."
"En azından senin gibi bir korkak değildim. Beni öpen de yakan da sendin. Ve İlmek'te bir kez olsun ziyaretime gelmedin bile!"
"Gelip senin için o deliğe girmemi mi isterdin?"
"Hayır," dedim. "Sadece beni görmeye gelmeni isterdim."
"Bana yine öyle bakıyordu. Dünyadaki en önemli şey benmişim gibi. Sanki kutsanması gereken bir okyanusmuş gibi. Benden nefret etmene dayanabilirim ama onu seveceksin diye ödüm kopuyor, der gibi. Yalanbaz, hayalbaz, oyunbaz, hilebaz Ateş Lordu gibi."
Dilini dudaklarının arasında gezdirdi. "Şimdi biz olduk yani?"
"Bir mahsuru yoksa Darenciğim." Dikkatini toplaması için parmağımı havada birkaç kez şaklattım.
"Yok Novacığım," dedi aheste aheste.
"Bu nedir?" Sıcak fincanı burnuma yaklaştırp kokladım.
"Zehir."
Ters ters baktım.
"Ihlamur Nova," dedi bıkkın bir şekilde. "Misafirperver olmaya çalışıyorum."