Hayatımdan bir Anna Karenina geçti" gibi klişe bir cümle kurmak yerine 'Hayatımdan bir Levin ve bir Vronskiy geçti' demeyi tercih ederim. Levin ve Vronskiy kitabın ilk cümlesinden son cümlesine kadar benimle yaşadılar.Yeri geldi Kiti oldum, yeri geldi Vronskiy, yeri geldi Aleksey Aleksandroviç ve en çok da Levin oldum...
Spoi vermeden bir kitap incelemesi yapmam gerekirse Anna'yı hiç sevemedim. Bana göre bencil olduğu kadar da nankör bir karakter. Anna kime bulaştıysa hayatını mahvetti ve aynı şey Levin'e olacak diye çok korktum. Şükür ki korktuğum başıma gelmedi. :) Kendi bencilliği için hayatındaki iki adamı ve ikisinden olan çocuklarını boşvermişliği beni çok sinirlendirdi. Onu tek bir kategoriye sığdırmak oldukça zor eminim birçoğunuz sevgisinin peşinden gittiği için onu seviyordur. Ama ben daha realist davranarak Vronskiy, Levin ve Aleksey Aleksandrovic olmayı tercih ederim...
Dünyanın en iyi romanı olduğunu söyleyebilir miyiz bilmiyorum ama 'Tolstoy kalitesi' der, susarım.
Tolstoy'un Anna Karenina'yı kaleme aldığı günlerde hizmetçisinden öğrendiklerimiz çok bilinen bir hikayedir. Bilmeyenler için bir hatırlatma olsun. Tolstoy bu romanı yazarken saatlerce odasına kapanıp hizmetçisine gerekli olmadığı sürece kendini rahatsız etmemesini emreder. Birkaç gün geçtikten sonra günlerdir getirdiği yemeklerin bile
Bir şeyin değerini o şeyi kaybettiğin zaman anlarsın. Beklendiği gibi gitmeyen bir hayat. Yenilgi üstüne yenilgi. Sanki hayatın bize bir oyunu, diğer hayatlar yolundayken tüm sıkıntılar bizi buluyordur. Bir filmde duymuştum: "Rutine dönüşen her şey sıkıcıdır aslında. Bu yüzden komşunun bahçesindeki çimen bize hep daha yeşil gelir, her