Albert Camus'ya dair okuduğum ilk kitap, yabancı idi. Daha sonra Alıntılarla Yaşıyorum kanalında bu okuma serisini görünce tekrardan daha sistematik ve sağlam başlamaya karar verdim. Kitabı okurken aklımda bu kitabı yazdığında yazarın yaşının 22 olması, yani benden bir yaş sadece büyükken yazması kitaba odaklanmamı zorlaştırdı, çünkü bu deha karşısında kendimi karşıma alıp kıyaslamamak çok zordu. Zaten yine Alıntılarla Yaşıyorum kanalından bir cümle aklıma geliyor, çember metaforu. Yazar da yine başlayacağı yere geri dönecekti, daha profesyonel bir biçimde. İlk "Yabancı" da hissettiğim o yabancılık duygusunun daha ilk kitapta hissediliyor olması, yazarın ilk kitabından itibaren diğer kitaplarına da bu fikirleri aksettirirken başarısını öne çıkarıyordu. Güneş, yaşam, umut, kaygısızlık... Annesinin ölümünün ardından yarınki doldurması gereken belgeleri hatırladığında hissettiği o gevşeme... neler neler. Ürpererek okuyorum, ama sanırım sonraki kitaplarını okudukça üzerimden bu ürperti kalkacaktır. Biliyorum, bu incelemem daha çok hislerim üzerine oldu, daha fazla da gitmiyor açıkçası. Bunun sebebini arka planda yazar üzerine bir okuma yapmamış olmamdır. Bu yüzden size de yazarın yaşadığı dönemi, ideolojisini derinlemesine araştıramıyorsanız bile en azından bir genel çerçeveye sahip olmanızı tavsiye vereceğim. Güzel, romantik ve derin bir akşam oldu bu kitabı bitirdiğim akşam. Sizin daha derin anlayacağınız keyifli okumalarınızın olması temennisiyle.