Allah'ım bir roman bu kadar mı akıcı, bu kadar mı sürükleyici, bu kadar mı harika olur. Bugüne kadar okuduğum en güzel roman olduğunu söylersem abartmış olmam emin olun.
Eski bir fotomodel olan Rose ve ailesi, yüzünde doğum lekesi olan kızı önceki okulunda sorunlar yaşadığından yeni bir kasabaya taşınmışlardır. Rose, burada da çocukların doğum lekesi yüzünden kızıyla dalga geçildiğini öğrenmiş ve Melly'nin okulunda bir gün gönüllü olarak çalışmaya karar verir. Öğle yemeği esnasında kızının Amanda adlı öğrencinin kızı ile dalga geçitiğni görür. Melly kafeteryadan kaçıp kendini engelliler tuvaletine kilitler ve Rose da Melly ile dalga geçen çocuklara nasihat ederken okulda bir patlama olur. Rose kendine geldiğinde etrafında yolunu kaybetmiş 2-3 çocuk görür. Bunlardan biri de Amanda'dır. Onlara mı yardım etmeli yoksa kızını bulup okuldan çıkarmalı mı? Çocukları ölüme terkedemez ama onları çıkarırken kızı ölebilir.
Rose çocukları bahçeyi gören koridora kadar çıkarıp koridorun ucunda görünen öğretmenin onları dışarı çıkaracağından emin olarak kızını bulmak için engelliler tuvaletine ulaşmaya çalışır. Kızını baygın olarak kurtarır ve dışarı çıktığında o kahraman bir annedir. Kısa bir süre. Dışarı çıkardığından emin olduğu Amanda nasıl olduysa ağır yaralanmıştır ve yoğun bakımdadır. Diğer gönüllü anneden patlama öncesi Rose'un Amanda'yı alıkoyduğu duyulmuş ve bilerek yangında kurtarmayıp, kendi kızını kurtarmakla suçlamaya başlanmıştır artık. Rose bunlarla mücadele ederken bir yandan da patlamanın nedenini araştırmaya başlar. Bir anda kendini soluk kesen bur maceranın içinede bulur.
