Çünkü bu dünyanın doğasında mutlak ilgisizlik vardır ve bu dünyanın doğasına benzemek filozofun görevidir- ama elbette vazgeçemeyeceği insan olmayı sürdürerek: Tutarlılığın, ölçülülüğün ve nesnelliğin bedeli budur. Bütün sorunlar nesnellik,ölçü ve tutarlılıkla çözümlenir, ama çoğu insan bunu yapamadığından bütün sorunlar çözümsüz kalıyor; salaklıkları ve delilikleri nedeniyle hak ettikleri felaket, alçakların eğitileceği tek okuldur. Uyurgezerleri kahin yapamayacağımız gibi bu doğuştan körlere de ışığı sevdiremeyiz, düzenin yasası yitik kitlenin kurtarılamayacağı yönündedir ve bu kitle, sürüyle çoğalarak ve bıkıp usanmadan sayısız kurban vererek, soluksuz kalana dek üremeyi kendi yitiminin tesellisi kabul ediyor. Bizi bekleyen şeyi hayal meyal seçiyoruz ve davranışımızı gözlerimizle gördüğümüz ve öğrendiğimiz şeye göre düzenliyoruz, ama ölümlülerin çoğunun hiçbir şeyi fark etmediğini ve kendi düşlerinden ancak umutsuzluğa düşmek için çıktıklarını hissediyoruz; onların tek yasası işitmedikleri şeylere tabi olmaktır.
Dostluğun ahlakı, bir noktada aşkın ahlakından çok daha çetin cevizdir. Çünkü aşkta, aslında hayallerinde yarattığın insanı severken, dostuna sırf o nasılsa öyle olduğu için bağlanırsın.
Sen de , dostum, mükemmel öğretiyi bırakıp kendini mükemmelleştirmeye bakmalısın. Tanrı senin içindedir, kavramlarda ve kitaplarda değil. Gerçek yaşanır, öğretilmez.
Kısacası günümüzde hataların, yanlışların, çarpıklıkların mazereti aranmıyor. Eğer doğru bir davranış görürsek hemen soruyoruz: Niçin öyle yapmış? O doğru davranışı gösteren de ayrıca bize bir mazeret göstermek mecburiyetinde hissediyor kendini. Doğru yolda olduğunun mazur görülmesini isteyerek.