Sedirin bir köşesine kıvrıldım. Bütün hayat üstüme yığılmış gibiydi. Hayat, insanındı. Fakat insan,Yarabbim insan ne kadar zayıftı. Kime dokunmak istesem, kuru bir dal gibi elimde kalıyordu.
Niçin kadere bu kadar bağlı olan insanlar, bir türlü ona razı olmaz? Ertesi sabah bunu, Sabihaya sorduğum zaman bana :
- Hiçbiri kendi hayatını yaşamıyor da onun için, cevabını verdi .
Ve öte yandan, filozof olmayanın tanımsızlığını ve kutsanmamışlığını anlayacak kadar filozofun özgün tanımına ve kutsanmışlığına sahip olmayı umutsuzca arzulayan kişi ne talihsizdir! Bir ağacın, fazlaca gölge olduğu için olgunlaşamayan bir meyvesi olduğunu bilmek ve üstelik de mahrum olduğun güneş ışığını yakınında görmek!
, hayatın her anı bize bir şey anlatmak istiyor, ama biz bu hayalet sesi duymak istemiyoruz. Sessiz ve tek başımıza olduğumuz zamanlarda, bir şeyin kulağımıza fısıldanacağından korkuyoruz ve işte bu yüzden sessizliği aşağılayarak kendimizi sosyalleşme ile zehirliyoruz.
Bizi en insani anlamda ona yaklaştıran şey, tam da onun varoluşunda eksik kalandır, çünkü biz onda bir acı çekeni ve acı çeken bir yakınımızı görürüz, yalnızca dehanın uzak tepelerinde tek başına acı çeken birini değil.
Çoğu kere öyle olur ki büyük bir kafa monoloğu bu dünyada duyabileceği diyaloğa tercih eder. Olur da arasıra tenezzül edip böyle bir şeye yanaşacak olsa karşılaşacağı sığlık muhtemelen onu yeniden kendi monoloğuna dönmeye zorlayacaktır.