Öteki, #heraybirdostoyevski dediğimiz listemizin Şubat ayı kitabıydı. Yakov Petroviç Golyadkin eşlik ediyor bize bu kitabımızda...Yoksa iki bay Golyadkin mi demeliydim, şey... Bilemedim...Neyse... Kahramanımız sıradan bir hayat sürer. Devlet memurudur kendisi. İnsanların maskelerinden sıkıldığı, kendisi de onlar gibi maske takmak zorunda kaldığı, kendini çıkmazda hissettiği bir zamanda karşılaşır onunla hem de kendi evinde. Kiminle mi? Kendiyle... Evet evet, kendiyle. Doğru okudunuz. Bu konuyu burada bırakıp ben kendi izlenimlerime geçeyim en iyisi siz de kitabı okuyun çünkü.
Akıl konuşmaları var kitapta. Kahramanlar, konuşmadan verdikleri mesajlarla öne çıkıyor. 'Konuşma'dan çok 'konuşmama' var sanki. Görebildiklerimizi değil de göremediklerimizi anlatmaya, göremediklerimize dikkati çekmeye çalışmış yazar. Kahramanları, yaşamaktan çok düşünüyor Dostoyevski'nin. Nefes almaktan çok sorguluyor. Hatta belki kendisi de buna bir ara vermek için olabilir, katılıyor kitaba. "Kahramanımız..." diyerek yorumlarda bulunuyor. Hatta bu yorumların zaman zaman sayfalar sürdüğünü de görüyoruz. Cümlelerini fazla uzun tutarak da tüm içindekileri dökmeye çalıyor anladığım kadarıyla nefes almaksızın. :) Bir de bunu hisseden sadece ben miyim, bilmiyorum ama sanki Dostoyevski'nin kitapları 'devam edecek' diyerek bitiyormuş gibi. "Nasıl yani yaa? Eeeee?" demek istiyor, demiyor ve kendim tamamlıyorum sonunu hep. Eee belki de bunu istiyordur. 'Sen de ortak ol romanıma.'diyordur, kim bilir. Ben de belki de bu yüzden Dosto. kitaplarını normalden daha yavaş okuyorumdur. Her kelimeden hiçbir şey kaçırmamaya çalışarak.