Ey İbrahim!
Ben putlaşmış yüreğimle buradayım,
Sen baltanla neredesin?
Ey İbrahim!
Biliyorum, bir daha gelmeyeceksin.
Ebabiller devri çok gerilerde kaldı,
Hızır yolunu şaşırdı,
Mehdi uykuda kaldı.
Bizi rahatsız etmeye gelecek Aliler bile kalmadı...
Günümüz dünyası eylem ve duyguların temsil edildiği ve yorumlandığı bir tiyatro değil, mahremiyetlerin sergilendiği, satıldığı ve tüketildiği bir pazardır.
Kendimi ikna etmeye başladığım, henüz yeni diyebileceğim bir yalanım var. O yalanın adı: "SEN". Tesadüflere inanırdım oysa ben. Hayatın bir tesadüf olduğuna. Ancak tesadüflerden mistik veya gizemli veyahut tansık anlamlar çıkmaz. O yüzden seni tanımayı hayra yormak adına bana tesadüf etmeni tevafuka yordum. Çünkü tesadüf etmek, gelişi güzel bir rastlantı iken; tevafuk, planlanmış bir kaderin arzusudur. Ve bu tevafukun inayetiyle, Pessoa'nın "Ben senin yazgına göz kulak olması gereken erkeğim." sözünü söyleme cesaretini kendimde görüyorum. Hatta cesaretten öte bunu bir hak olarak görüyorum. Çünkü SEN, bana tevafuk ettirilensin. Hülasa; sen bana ben de sana tevafuk ettim.