Çoğu zaman hırsızların, katillerin, casusların ve fahişelerin mesleklerinin kötülüğünü kabul ederek bundan utandıkları sanılır. Oysa gerçek bunun tam tersidir. Kaderleri, günahları ya da hataları yüzünden durumu dürüst olmayan insanlar hayata öyle bir açıdan bakmaya başlarlar ki, kendilerince son derece iyi ve saygıya değer bir haldedirler. Bu görüşün devamı için içgüdülerine uyarak daima hayat ve hayatta sahip oldukları mevki üzerinde aynı düşünüşte olanların bulunduğu bir ortamda yaşarlar. Hırsızların becerileriyle, fahişelerin ahlaksızlıklarıyla, katillerin zalimlikleriyle övünmelerine hayret ederiz. Bunun nedeni bu adamların dar bir ortamda olmaları ve bizim onlarınkinden başka bir dünyanın insanı olmamızdır. Oysa zenginlerin servetleriyle, yani hırsızlıkla; komutanların utkularıyla, yani katillikle; hükümdarların kudretleriyle, yani zorbalıkla övünmeleri aynı şey değil midir? Durumları haklı görmek isteyen bu insanların hayat, iyilik, kötülük üzerine düşüncelerindeki yanlışlığın farkında değiliz. Çünkü bu yanlış düşünüşlü insanlar daha geniş bir ortama sahiptirler ve aynı zamanda biz de o ortam içinde bulunmaktayız.
Her insanda olduğu gibi, Nehludov’un içinde de iki insan vardı: Biri yalnız kendinin değil, başkalarının da iyiliğini isteyen ruhsal insan; öbürü, sırf kendini düşünen, bunun için bütün dünyayı fedaya hazır olan hayvani insan.
Hep yarım kaldım, hiç tam doymadım, tam bağırmadım, tam dokunmadım. Bıçak ruhumda derin bir fısıltı gibi ilerledi ve ben tam ortamdan yarıldım. Ruhuma bir hayat yakıştıramadım.