1943 yılında İtalya’nın Napoli kentinde dünyaya geldi. Lisede öğretmenlik yaptığı yıllarda karşılaştığı ilginç olaylara dair yazıları L’Unità, Il Manifesto, Tango ve Cuore gibi gazetelerde ve mizah dergilerinde yayınlandı. La Scuola (y.n.: Daniele Luchetti) ve Denti (y.n.: Gabriele Salvatores) adlı filmler, aynı zamanda senaryo yazarlığı da yapan Starnone’nin eserlerinden uyarlandı. Via Gemito adlı romanı, 2001 yılında İtalya’nın en prestijli edebiyat ödülü Premio Strega’ya layık görüldü. Çevirmen Anita Raja ile evli olan Starnone, hayatına Roma’da devam ediyor.
1.Karamazov Kardeşler-Dostoyevski
2.Buddenbrooklar-Thomas Mann
3.Artamanovlar-Maksim Gorki
4.Bağlar-Domenico Starnone
5.Babalar ve Oğullar- Turgenyev
6.Oğullar ve Sevgililer-Lawrence
7.Kiralık Konak-Yakup Kadri
8.Yaprak Dökümü-Reşat Nuri
9.Eskici ve Oğulları-Orhan Kemal
10.Cevdet Bey ve Oğulları-Orhan Pamuk
11.Aile Günlüğü-Sergey
Asıl anlamı Bağcıklar olmasına karşın "Bağlar" olarak Türkçemize kazandırılmış kitaptır. Ayrıca kitapta bu konu ile ilgili dokunaklı bir bölüm bulunuyor. Yazar Aile bağları üzerinde nefis bir anlatı sunuyor.
Roman 3 bölümden oluşuyor. Yazar 1. ,2. , 3. Kitap olarak ayırarak bir kitap bünyesinde toplamış bende incelemem içerisinde bu
Keşke iyi bir yorumcu olsaydım da düşündüklerimi daha iyi ifade edebilseydim diyorum bazen. Bu kitap için düşündüğüm çok şey var çünkü. Daha temelden bağları sağlam kurulamamış bir ailenin yarım asırlık öyküsünü okuyoruz. Kocası tarafından terk edilen 2 çocuklu bir kadının mektuplarıyla başlıyor her şey. Daha ilk cümleden derin ve gerçek hisler barındıran bir roman olacağı anlaşılıyor zaten. Kadının ismi Vanda, kocasının ise Aldo. Vanda’nın Aldo’ya olan haklı sitemini okurken çok sorguladım bazı nedenleri. Aldo bunu neden yaptı? Çocuklarını nasıl bırakabildi? Tüm bunlara değer miydi?…Sıra ikinci bölüme geçiyor. Yıllar yıllar sonrası. Aldo’yu dinliyoruz bu kez. Aslında dinlemek demek yetersiz, yazar öyle güzel anlatmış ki Aldo’nun kendisi oluveriyoruz. Sorular cevaplanıyor, duygular açığa çıkıyor…Aldo’nun hislerini anlamaya çalışmak bilmece gibi hissettirdi bana. Son bölümde sıra çocuklara geliyor. Sandro ve Anna. Bu kez Anna’nın gözlerinden bakıyoruz. Yıllarca saklı kalmış ve çığ gibi büyümüş, bastırılmış duygular var. Bana tam olarak aile bağlarını sorgulatan kısım bu oldu. Bir insanın karakteri nasıl işlenir, şekillenir Anna bize gösteriyor bunu. Tam bir psikolojik roman bana kalırsa. Her okurun kendi bakış açısını, karakterler ile birleştirerek farklı odak noktaları ve farklı ayrıntılar bulacağını düşünüyorum. Son olarak kapak tasarımına Faruk Baydar’a aitmiş, bence daha iyi bir tasarım olamazdı, çok beğendim. Ve yine bu kitabı okumama vesile olan
Yaşlı bir ressamın, anne ve babası birkaç günlüğüne şehir dışında bir seminere katılacak olan torununa bakmak üzere kendisinin de doğup büyüdüğü Napoli’ye gitmesiyle başlıyor Şaka. Hikayenin merkezinde dede-torun ilişkisi olsa da Starnone, hayata dair pek çok meseleyi ele alıyor. Pek sık görüşmediği torunuyla bağ ve iletişim kurmaya, onun gözünden