Yaren

Sonrasında paramparça oldum, notlarımı toparlayamadım.
Reklam
Artık kalkmalıyım, diye düşündü; düşünmesiyle kendisini dışarıda bulması bir oldu, elini kolunu sallayarak geziniyor, gülücükler saçıyordu .
Bir çıkmazdayız, diyordu kendine bir çıkmazdayız ve bunu aşabilmemiz için benim daha güçlü olmam gerekiyor.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Meraklı olmayanların da dinlemek zorunda kaldığı açıklamalar.
Hayal kırıklığı ve acıyla yoğurulan ruhunun derinliklerinden tek söz çıktı geldi dudaklarına. "Hayır!"
Reklam
Dört önderden ikisi kendi aralarında bir karar alacaksa, karar mutlaka yazıya dökülsün. Sanki yasadan başka bir bağ yoktu bu ikisi arasında. Anselm yasadan bir alıntı yaparak sorunu çözüme kavuşturmuştu "Yazılı olan sonradan değiştirilecekse, o da mutlaka yazıya dökülsün; iki şahidin huzurunda yazılı karara kemik mührü vurulsun."
"Gördüğünüzden bir sonuç çıkarabildiniz mi, muhterem peder?" "Efsanelerin gerçek olduğu sonucunu çıkardım. Ama öyle ya, efsaneler hep gerçek çıkmıyor mu?" "Siz rahipler hep istediğiniz şeyi görüyorsunuz." Siz rahipler.
"Anselm, söylemeye çalıştığım... Sen benim dostumsun. Biz eski dostuz. Bize neler oldu böyle?" Cevap yok. "Ve biliyorsun ki böyle bitmesini ben istemedim. Lütfen beni affet." Pembe yüzünde en ufak bir tebessüm, gözlerinde en ufak parıltı yok.
"Ne dediysem dedim." "Oturduğun yerden."
Aslında düşündüm ki, eğer insanlara seslenmek, onları derinden etkilemek, onlara büyük bir değişim yaşatmak istiyorsan ve buna uygun olacak insanı bulamıyorsan şöyle yapmalısın: onları harekete geçirene kadar inandırıcı ve güçlü bir biçimde bunu gözlerinin önünde canlandıracak bir şeyler düşünmelisin. Bu yapılamaz mı? Niçin olmasın? İnsanlara en güzel şeylerden söz etmek ve onlar da heveslenene kadar vazgeçmemek.
Reklam
Edna karanlık, bulutlu havalarda çalışmazdı. İçini ısıtıp ruhunu yumuşatması, onu belli bir noktaya getirmesi için güneşe İhtiyaç duyardı. Ürkek adımlarla ilerlediği evreyi geride bırakmıştı; doğru ruh halini yakalayabildiğinde kendinden emin, zorlanmadan çalışıyordu. Hırslı olmayışı başarı hedeflemeyişi çalışmanın kendisinden keyif almasını sağlıyordu.
Sayfa 123Kitabı okudu
Mrs. Pontellier kolay açılan bir kadın değildi;eskiden beri yaradılışına ters düşen br özellikti bu. Çocukluğunda bile kendi küçük dünyasında yaşamıştı. İkili yaşamı - uyum gösteren dışsal varoluş ile sorgulayan içsel yaşantıyı- çok erken bir yaşta, içgüdüsel olarak kavramıştı.
Denizin hiç kesilmeyen sesi aklı çeler; fısıldayarak, gürleyerek, mırıldanarak bir başınalığın uçurumlarında büyülü bir gezintiye, derin düşüncelerin labirentinde kaybolmaya çağırır ruhu. Ruha seslenir deniz. Dokunuşu ürpertir ; yumuşacık çepeçevre sarar bedeni
"Yavru kurt eğer insanlar gibi düşünseydi, hayatı, doymak bilmez bir iştahı doyurmaya çalışmak olarak özetlerdi. Dünyayı ise takip eden ve edilenin, avlayan ve avlananın, yiyen ve yem olmanın bir sürü arzu ve iştahıyla dolu; düzensizlik ile şiddetlenen, açgözlülük ile kıyımdan ibaret bir kaosun acımasız, plansız ve sonsuz rastlantıyla birlikte tamamen körlemesine ve karmaşa içinde hüküm sürdüğü bir yer olarak görürdü. "
"Gün geçtikçe yazdığı söylediğinin yerini alıyor, laboratuvarındaki malzemeler gerçek dünyası haline geliyordu ve aslında sadece kendi halinde yalnız bir insan olmasına rağmen diğerlerinin gözünde gittikçe katılaşan, içine kapanan biri olarak görünüyordu. Yalnızlaştıkça yazmayı konuşmaya tercih eder oldu. "
Eninde sonunda hayat, yapmakta olduğumuzun dışında başka bir şey beklemektir ve tam olarak güvenebileceğimiz şey ölümdür.
Reklam
"o geceden arkadaşlarımdan hiçbirine söz etmedim; içimin bir zamanlar ne kadar ölü olduğunu asla bilmediler, şimdi nasıl çiçek açtığımı da asla anlamayacaklar."