"Mutlu olmamız için gerekli her şeye sahibiz, ama mutlu değiliz. Bir şey eksik." Ne kadar anlamlı ve bizden bir alıntı değil mi? Hepimizin içinde bulunduğu, her şeyi tükettiğimiz ve hiçbir şeyden memnun olamadığımız gerçeği...
1953 yılından bugüne gerçekliğini yitirmemiş bir roman. Öyle ki her dönemden insan kendi toplumundan bir şeyler bulabilir bu eserde. Gelecekte göreceğimiz muhtemel iletişimsizlik, mekanik köpeklek, yanmayan evler, elektorinik eğitim, evlerimizi esir alan koca ekranlar hepsinin kökleri o kadar günümüz ki bu romanın ürkütmediği bir insan düşünemiyorum.
Başkahraman Montag son kalmış kitapları yakmakta görevli bir itfaiye. Bir gün hayatına giren Clarisse’in sayesinde bir aydınlanma yaşıyor. Düşünen, sorgulayan, konuşan Clariesse ilk başta kahramana tuhaf gelse de onu yeni ve hiç olmayacak düşüncelere sevk ediyor. Montag'in kırılma anı kitapları için canlı canlı yanan bir adamla karşılaşması oluyor. Ve Montag'in içinde bir direniş başlıyor.
Fahrenheit 451 okurların çevresini sorgulaması, düşünmesini zorunlu hale getiriyor, zaten günümüzde en çok ihtiyacımız olan şey değil mi?