Marta’dan ayrılıp yalnızlığı tadacaktı,herkesten ayrı, yapayalnız olacak, hep yalnız kalacaktı ve bütün acılar bitip de zamanı geldiğinde tükenecek, yokluğa geldiği yere dönecekti, yokluktan yokluğa, yaşam böyle ilerliyordu.
Yaşadığı yerin havası nemi insan sağlığına etki eder. Siyasi mekanizmanın düzgünlüğü ya da bozukluğu da insanın hayatının her şeyini etkiler. Coğrafya kaderdir. Ancak buradan kaderimizde ne yazılmışsa alın yazımızda ne varsa biz ne yaparsak yapalım değiştiremeyiz. Demek değildir.
Her zaman her yerde ve her çağda “büyük aldatma” hep bu değil mi zaten? Birbirlerine karşı oynadıklarını sanıp taraf tutarak seyrettiklerimiz aslında bize karşı oyun oynamak için birleşmiş kendi aralarında..
Batı işte o ölümsüzlük kavramını yakaladı da onu hep ölümlü ve çürüyen o hantal maddede aradı. Maddenin sınırlı olduğunu paslanan ve çürüyen olduğunu idrak edemedi. Sadece aklıyla ve gururuyla ona sonsuzluk yükledi. Kaybedişi de burada başladı. Aslında doğuya bakabilseydi o meczup olan doğu mistisizminin ruhunu bir idrak edebilseydi ve onunla aklını yorumlayıp bir hayat dengesi kurabilseydi batı hep tahtta kalabilirdi..
Ne yaşadıysanız yüzünüze yansır. İnsanın yüzü bir kitap gibi okunabilir. İfadeniz bomboşsa da hiçbir şey yaşamadığınız fark edilir. Bundan kaçının,monotonluktan uzaklaşın. Yüzünüz ifadesiz kalmasın.
80 yıl sonra artık bekleyecek sabrım kalmadı. Daha yola çıkmadan varmak istiyorum. Her şeyin hemen olmasını istiyorum ama hiçbir şey olmuyor. Sürekli bekleme halindeyim; bir mektubu, çalmayan bir telefonu, geç kalan birini bekliyorum hep; hiç huzurum kalmadı..
“ Hiçkimse, kendinden fazlasını göremez. Bununla demek istiyorum ki; herkes başkasında, kendisi olabildiği kadarını görür, çünkü onu ancak kendi zekası ölçüsünde kavrayabilir ve anlayabilir.”
Doktor olmaktansa öğretmen olmak istedim. Hastaları iyileştirmektense, sağlıklı olanlara bir şeyler katmak, daha güzel bir geleceğin inşasına ufacık bir katkıda bulunmak..