Göktürk Okur

"Arkadaş olmamız çok kolay, istemeniz yeterli," dedi Marian. "Başka bir şey olmaya kalkmamız çok aptalcaydı zaten." "Aptalcaydı, evet. Ama güzel bir aptallıktı." "Ah, hayır Bayan Everett. Ben bir ressamım ve 'güzellik' kelimesini sahiplenirim. Onu orada kullanmamalısınız. O kadar çirkin bir şekilde biten hiçbir şey güzel olamaz. Hepsi yalandı."
Sayfa 39
Reklam
"Onunla birlikteyken her şey çok yolunda," dedi ama ondan uzaktayken sanki canlıların dünyasından dışlanmışım gibi hissediyorum kendimi." "Şey, sabırlı olmalısın," dedi arkadaşı, "hayatı dolu dolu yaşayacaksın, kaderin bu." Lennox susuyordu ve yüzü arkadaşının görmek istemeyeceği kadar asıktı. "Umarım karşına fazla zorluk çıkmaz," diye devam etti arkadaşı; Lennox'u vicdanını rahatsız eden şeyden -her ne ise- kurtarmayı umarak. "Beni... beni cidden sevmediğinden korkuyorum bazen." "Şey, birazcık kuşkudan zarar gelmez. Fazla emin olup da salakça davranmaktan iyidir. Sen onu sevdiğinden emin ol yeter.". "Evet," dedi Lennox asık suratla, "asıl mesele bu."
Sayfa 20
Aynı çıplak duvarlar, üstleri yatak denkleriyle dolu gardıroplar — bu yataklarda, benim gibi yalnız misafirler yatar. Müsaade edin de yatağı ben indireyim, diyordum onlara. Her evde bir yatağım vardı benim. Evlenince, bütün bu haklarımı bir süre için kaybetmiştim. Ben de evliyken, yalnız arkadaşlarım için yataklar bulundurdum. Biz başka türlü bir aileydik tabii: Ayrı bir misafir yatak odamız vardı. Pek kimseyi yatırmak kısmet olmadı orada. Duvarlarına takvimler asan evlere bir türlü benzeyemedik. Evinizi daireye çevirdiniz bu takvimlerle, diyordum onlara. Bana gülerlerdi: Evi olmayan ukala aydınların bu öfkesine, yuva sahibi cahil insanların rahatlığıyla gülerlerdi. Bir yandan da beni severler ya da acırlardı bana. Benim için, oturma odasındaki sobayı sabaha kadar yakarlardı. İnsan yer yatağından kolunu uzattı mı hemen halıyla karşılaşır albayım. Sabahları, kimseyi uyandırmadan sessizce yola koyulurdum; gezici din adamları gibi. Yalnızlığın dinini yayıyordum. (Başarılı olduğum söylenemezdi.) Ben tanrı misafiriyim; kendisinin çok selamı var sizlere. (Gülerlerdi.) Bu akşam da size yolladı beni. (Birbirlerine bakarak, gene bir şeye canı sıkılmış bunun, derlerdi içlerinden.) Yukarıdakilerin biraz canı sıkılıyor da, sen git biraz dolaş dediler bana. (İşimiz Allaha kalmıştı.) Benim hüzünlü görünüşüme saygı duyarlardı, benim için bir şeyler yapmak isterlerdi. Sana da birini bulsak Hikmet, bu bitip tükenmez dolaşmalarının bir sonu gelse. (Geldi.)

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Hayalimdeki günleri bile böyle küçük hesaplarla geçirdim işte albayım. Aklımın içini örümcek ağları sardı; kafamın sandalyelerinde elbiseler, gömlekler, çoraplar birikmeğe başladı; kurduğum hayaller, bir bekâr odasının dağınıklığına boğuldu. Düşüncemin duvarlarına resimler asmak istediğim halde bir türlü olmadı. Belirli noktalara biriken eşya, odanın çıplaklığını daha çok ortaya çıkardı.
Sonunda bu gecekonduya düştüm. Gecekondu değil burası Hikmet, üç katlı ahşap bir ev. Peki Hüsamettin Albayım. İşte bu ahşap evimde, bir gece için de olsa, seni barındırıyorum; bir işe yaradığımı hissediyorum. Son zamanlarda neye yaradığımı pek bilemiyorum da. Belki yarın sabah soğukta uyanmanın bir anlamı olur, sana çay pişirmek gibi. Ayaklarımın ucuna basarak yürürüm yataktan kalkınca. Tahtalar gıcırdar. Hayır, zamanla öğrenirim hangi tahtaların ses vermediğini. Sonra ne yaparım? Uyanmadı, çayın hazırlandığından haberi yok diye sevinirim. Bütün hayatımı, en ince ayrıntılarına kadar düşünerek hesapladığım iyiliklerin hayaliyle geçirdim albayım. Artık ne olacaksa olsun istiyorum.
Reklam
Reklam
341 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.