“ Ne güzel söyledin, ben de böyle düşünüyorum; sevgi insanları değiştiriyor, güzelleştiriyor ve hayata çok saha ılımlı, sıcak, hoşgörülü yaklaşmasını sağlıyor. Aslında insanlığın asıl ilacı hep sevgidir.”
Her hayat birden çok iplikle dokunurken ve ne doğum dediğimiz şey yegane başlangıç ne de ölüm tam olarak bir sonken, nereden başlatılır ki bir insanın hayat hikâyesi?
Her zaman söylediğim gibi bir kere daha söylemek isterim ki kaderi zorlamak doğru değildir… Eğer nasibimizde varsa, bugün olmasa , yarın mutlaka Cenab-ı Hakk bizi karşılaştırır ve arzu ettiğimiz neticeye vâsıl eder.
.. çünkü dünya denen çukura düşmüş herkes, her zaman sadece kendisiyle alakalıdır. Söylenmiş ya da kursakta düğümlenmiş kelimeler, bu hakikati değiştiremez.
Kahraman olmak istediğim yoktu. Ne yaparsam yapayım, bu dünyayı anonim bir kambur gibi terk edeceğimin gayet farkındaydım. Ama hiç değilse, yıllar boyu içimde biriktirdiğim yükü azaltmak, doğrusunu sezdiğim bir yanlışı hal yoluna koyup az da olsa ferahlamak arzusundaydım.
Tası suya daldırıp dudaklarıma götürüyorum. Su daha önce hiç içmediğim kadar soğuk ve temiz: Babamın bırakıp gidişinin tadı var suda; hiç orada olmayışının, gittikten sonra bana ait hiçbir şeyin olmayışının tadı..
-Peki dede, Efrâsiyâb'ın hazinesini bulduktan sonra onu ne yaptılar?
Torunlarının bu gibi sorularına cevap yetiştirmekte zaten ustalaşmış olan ihtiyar, hiç düşünmeden cevap verdi:
-Elmasların,yakutların ve zümrütlerin ışıltısını doya doya seyrettiler!
Gelgelelim, torununun merakı yatışmış değildi:
-Peki, ne kadar zaman seyrettiler dede? Hayatları boyunca hep ona mı baktılar? Seyretmekten bıkmadılar mı?
İhtiyar ise gülerek, " Hiç bıkılır mı? Ben seni seyretmekten bıkıyor muyum?" Diye cevap verdi.
Uykusu adamakıllı bastırdığı için gözkapakları ağırlaşan çocuk, "Öyleyse, ben büyüyene kadar yanımdan giç ayrılma dede. Beni hep seyret," diye mırıldandı.