* Bazı kitaplar hakkında yorum yapmakta çok zorlanıyorum, öyle hissediyorum ki ben ne kadar anlatsam da o kitabı okumadıkça, hiç kimse ne demek istediğimi anlayamayacak. Tam olarak bu, öyle bir kitaptı. 12 günlük 1757 sayfalık uzun bir rüyadan uyanmış gibiyim.
* Düşünce kitapları okurken sıkılıp, roman okurken de ne kadar akıcı olsa da hayatıma hiçbir şey katmamasından bazen şikayet ediyordum. Sefiller, okuyucuya hem o dönemin tarihine her yönüyle harika bir şekilde aktarırken, diğer taraftan muhteşem bir hikaye sunuyor. Kendinizi hikayenin güzelliğine kaptırmış giderken, kendinizi Waterloo savaşının içerisinde, 18. Louis'in yanında ya da 1832 devriminde bulabiliyorsunuz. Jean Valjean nereye gitti ve ne olaylar yaşadıysa hepsi hakkında bilgi sahibi oluyorsunuz. Fransa'nın krallıktan diktatörlüğe, oradan yarı krallığa ve sonra cumhuriyete ulaşırken ne badirelerden geçtiğini öğreniyorsunuz.
* Hikayemize gelirsek, bu bir dirilişin, halkın en alt (hatta insandan da aşağı) tabakasında bulunan kürek mahkumu birinin, bir psikopos sayesinde belki de en yüksek mertebelerden birine erişmesinin öyküsüydü. Jean, hayatın her türlü zorluğunu ve güzelliğini bir çok kez yaşadı, ama ne umudunu yitirdi, ne de kendini yüceltti. Ve okuyan herkese, en sefil bir yaratıktan nasıl yüce bir ruha yükselebileceğini gösterdi. 1700 sayfayı bir kaç cümle ile özetlemek mümkün değil, bugüne kadar okumamış olamanın eksikliği için üzülmeden edemedim.