Serinin üçüncü kitabı en uzak sahil de neler düşündüm, neler vardı bir bakalım isterseniz
Derler ya arkadaşınızı ya yolculukta ya da aynı yerde bir süre kalarak tanırsınız. Bir yolculuk, denizler boyu bir yolda bir kayığın içinde birbiriyle yeni tanışmış iki insanın birbirlerinden duydukları şüpheler, hayatın anlamı, bulundukları konumun ve yüklendikleri yükün omuzlarından yavaş yavaş denizin derinliklerine inmesiyle birbirlerini ve kendilerini tanıma evrelerine şahit olacaksınız. En çok ölümü duyumsayacaksınız. Tüm o ölümden sonraki korkularımızın sessizliğin, uzun yolların, ağır ağır işleyen evrenin ve mıknatıs gibi karanlık boşluklara çekilmenin, ilerledikçe artık hiçbir şey duymamaya ve konuşamamaya başlamanın tüm o ölüm sonrası muhtemel tahminlerin cümlelere dizilişini ve de gözlerimizi kapatıp bizi korkutan her ne varsa siluetler, yüzler, eller hepsini duyumsayacaksınız.
Kitaptan ne mi çıkardım sonuç olarak: bir hiç. Çünkü bu benim için henüz bir başlangıç. Bir daha okumam gerek. İki kere daha.Üç kere daha. Ancak öyle tartışabilirim kitabı. Bugünkü ben, yarınki ben, 20 yıl sonraki ben. Ben içimde yıllarla, zamanla değişen kişilerimle ancak sahip olabilirim bu bilgiye. Kolayca hüküm vermek ve anlattığım hikâyeye inanarak daha birikimli ve dışarıda insanlara anlatacak bir sürü şey sunabilirim.
Ama benim aradığım benim değmesini istediğim yerleri insanlar ve onların doyumsuz egoları değil, içimden bir kelime gün yüzüne çıkarıp ona sahip olarak bana ait birkaç şey ile yaşamak. Paylaşmak güzel ama sonrasında hep bir boşluk yaratıyor