Zaman akıp giderken hayatın anlamını belirleyen şey ona neyi ne kadar nakşettiğimizdir. Her acı, her sevinç, her haz her kader hayata nakış gibi işlenmiyor; eğreti duruyor bazısı, veya üstümüzden geçip giden kuş misali değmiyor, dokunmuyor bize. Dokunanlarsa yakıyor, yıkıyor, yapıyor, bozuyor, kılcal damarlarımızdan kalbe sızıyor, sonra tüm vücudumuza yayılıyor. Karman çorman bir nakışa dönüyor tenimizin altında, üstünde. Tenimizin altındakidir bir yüzümüz, üstündekiyse aynaya yansıyan kibrimiz.
Dürüst yaşayan bir yoksul, yalancı bir akılsızdan yeğdir. Zenginler servetini bir kale, aşılmaz bir sur sanır. Ama gün gelir o kale yıkılır, surlar ateş altında kalır. Bu dünyada esas zenginlik doğruluk ve dürüstlüktür.
Başta okumakta tereddüt ettiğim ve sıkıla sıkıla okuyup bitirdiğim bu kitap hakkında olumlu yazamayacağım maalesef. Sadece zaman kaybı. Kesinlikle tavsiye edeceğim bir kitap değil. Neredeyse kitabın her satırında S*iktir et cümlesinden başka bir şey okumadım. Yazarın üslubu, kullandığı dili hoşuma gitmedi açıkçası...
Sadakat gri olmaz; ya siyahtır ya beyaz. Çok sevdiğinizi söylediğiniz birini aldatmanın, çok sevdiğiniz birini dolandırmaktan pek bir farkı yoktur. İkisi de bir hata değil, size güvenen birinin kalbini bile bile kırmayı göze aldığınız bir seçimdir.