Ahh keşke...
Kitaplarla, resimlerle, güzel şeylerle dolu olan, insanların alçak sesle konuştukları, kendilerinin ve düşüncelerinin temiz olduğu bir havayı solumak istiyorum.
Mavi Bilet - Sophıe Mackıntosh
"Birileri benim için mutlu olsun istiyordum.
Benim için mutlu olacak bir kişi bile yoktu."
Daha önce yazarın "Su Kürü" kitabını canımm dostum
Belkıs Balcı ile okumuş ve çok beğenmiştik. Mavi Bilet uzun süredir bekliyordu kitaplığımda. Konu itibariyle distopik bir hikaye olması uzun süredir bu türde bir kitap okumadığım için ilgimi çekti. Zaten yazar distopyanın, gerçek dünya meselelerini inceleyebilmek için ilginç bir yöntem olduğunu, böylece dünyalar üzerinde daha çok hakimiyet kurabildiğini düşünüyormuş. Kesinlikle katılıyorum. Kitabın konusuna gelince, ergenliğe giren "kızlar"(!!!) bir kura sistemine tabi tutuluyor. Beyaz bilet çekenler evlenip çocuk sahibi olurken , mavi bilet çekenler kariyer sahibi oluyor. Mavi biletlilerin yuva kurması ve çocuk sahibi olması kesinlikle yasak. Calla her ne kadar mavi biletli olsa da sevmek, sevilmek ve çocuk sahibi olmak isteği ağır basıyor ve hamile kalıyor. Bundan sonrası Calla'nın otoriteden kaçış ve kendi gücünü keşfetme mücadelesi olarak ilerliyor. Kitabın sonu biraz zayıf kalsada vermek istediği mesaj okuyucuya ulaşıyor. Yıllar önce arkadaşlarım ile "Uyandığında" isimli bir kitap okumuştuk bana bazı yönlerden onu çağrıştırdı. Severek okuduğum bir distopya oldu.
Mavi BiletSophie Mackintosh · Can Yayınları · 2020473 okunma
Yorgun Savaşçı - Kemal Tahir
Lise yıllarında Devlet Ana romanı ile tanıştığım Türk edebiyatının değerli yazarı Kemal Tahir'den okuduğum ikinci eser oldu Yorgun Savaşçı. Kitabın ismini ilk duyduğumda ve kapak fotoğrafını ilk gördüğümde Mustafa Kemal Atatürk ile ilgili daha çok bilgi olur düşünmüştüm ama burada Yorgun Savaşçı'yı metaforik olarak savaştan yeni çıkmış bir milletin toparlanma sürecinde yaşadıklarına işaret etmiş yazar. Romanın baş karakteri Yüzbaşı Topçu Cemil savaş sonrası İstanbul'da teyzesinin evinde dinlenmeye çekilmiş ama bu hareketsizlik tez zamanda canını sıkmaya başlamıştır. Milli mücadelenin hemen öncesinde tüm ülkede büyük bir belirsizlik hakim, kim dost kim düşman ayırt edilemez hale gelmiştir. Yüzbaşı Cemil ve bir kaç arkadaşı Anadolu'ya milli mücadelenin zeminini oluşturmak için türlü eziyetler çekerek ulaşırlar. Burda geçirdikleri zaman zarfında halkın onlara karşı tavrı gerçi kan donduran cinsten. O dönemlerin romanlarını okurken inşallah çoğu kurgudur diye geçirsemde aklımdan ülkeye ihanetin devam ettiği bu sürece hala şahit olduğumuz için okurken çok daha üzülüyorum. Bir yarışma vesilesi ile okumuş olsamda iyi ki okumuşum dediğim bir eser oldu.
Tanpınar'ın nehir üçlemesinin ikinci kitabını bir yarışma vesilesi ile okudum. Roman, İstanbul'un düşman tarafından işgal edildiği zaman dilimini içeriyor. Milli mücadelenin gerçekleştiği sahne Anadolu olduğu için İstanbul'u sahnenin dışı olarak kabul edilmiş. Romanın ana karakteri Cemal'in çocukluğundan başlayıp tıbbiyede okumaya başlaması arasındaki dönemde geçiyor olaylar. Anadolu'da direniş devam ederken, İstanbul'da itilaf devletlerinin kuşatması altındadır. İşler burada Anadolu'da olduğundan çok daha karışıktır çünkü çeşitli çıkar meseleleri de işin içindedir. Bir yandan padişahı destekleyenler, İngiliz taraftarları, Rumlar, Ermeniler derken gidişatın nereye olduğu kestirilememektedir. Romanda dönem boyunca yaşanan olaylara yer verilirken, Cemal'in Sabiha'ya duyduğu masum aşk, İhsan ile dostluğu, vatan sevgisi ve aşkı arasındaki gidiş gelişlerinede geniş yer verilmiş. Ne yönden düşünürseniz düşünün harika bir eser. Herkese tavsiyemdir.
"Dürüstlük ve samimiyet bende mevcut. Sadece bu özelliklerimi insanlarda uygulayamıyorum.”
Zengin bir ailenin aylak evladı Daisuke. Tüm gününü geç saatlere kadar uyuyup, kitap okuyarak, canı sıkılınca dışarda amaçsızca dolaşarak geçiren Oblomovvari bir adam. Hayata karşı hiç bir heyecanı, etrafındaki insanlara karşı hiçbir sorumluluğu yok. Ailesinin evine ya babası çağırdığında yada parası bittiğinde gidiyor. Sadece borç ödemek ve karnını doyurmak için çalışmaya inanmıyor. Ona göre yaptığı bir şeyin bir anlamı olmalı. Mesela kitapları, okumayı sevdiği için okuması gibi. Meici döneminin sonundaki değişimler ve Japonya'nın Batı modernliğini örnek almaya çalışması, ayrıca ülkenin bu çabalar içinde kıvranırken çeşitli borçlara girmesi gibi durumlar Daisuke'yi sosyal hayattan uzaklaştırmış. Üniversite yıllarında çok iyi anlaştığı arkadaşı Hiroaka'nın geri dönüşüyle hayatı farklı bir yönde seyretmeye başlıyor. Hiroaka'nın eşi Miçoyo'yu görünce eski duyguları su yüzüne çıkıyor. Kitabın bundan sonrası Daisuke için içsel bir muhasebe ve gelgitler şeklinde devam ediyor. Kitap boyunca Daisuke'nin bu kadar pasif olması sinirine dokunuyor okuyucunun. Yazar zaten kitabı yazarken Oblomov, Katip Bartleby gibi klasiklerden etkilendiğini dile getirmiş.