Nazlı Yalman

Nazlı Yalman
@Litost
Sınıf Öğretmenliği
8 Temmuz 2000
71 okur puanı
Ağustos 2020 tarihinde katıldı
Ben bu dünyada kadın namına yalnızca onu bilirim. Karım dışında hiçbir kadın, bende bir duygu uyandırmıyor. Karım için de yedi iklim dört bucakta benden başka erkek yoktur. Bu bağlamda biz çok mutlu bir çift olmalıyız.
Reklam
Atman tanrının bir idol, "orada" dışsal bir Gerçeklik, kaygı ve endişelerimizin bir yansıması haline gelmesini önler. Hindu dininde Tanrı, bizim bildiğimiz dünyaya eklenmiş bir varlık değildir ve bunu akılla ölçemeyiz. O bizlere ancak yaşantı (anubhara) yoluyla "görünür " ve bu ne sözcüklerle ne de kavramlarla dile getirilebilir. Brahman, "sözcüklerle dile getirilemeyen, ancak orada sözcüklerin dile geldiği... zihinle düşünülemeyen ancak orada zihnin düşünebildiği"dir. Ne bunun gibi her yerde hasır ve nazır Tanrı ile konuşmak ne de onun hakkında düşünmek, onu düşüncenin somut bir nesnesi haline getirmek mümkündür. O ancak gerçek anlamda nefsin ötesinde, vecdi içinde algılanabilecek bir gerçekliktir: Tanrı.
Tıpkı Babilliler gibi, Ariler mitoslarının yaşanmış bir gerçekliğin ifadesi olmadığının açıkça farkındaydılar, ancak bizzat tanrıların bile inandırıcı bir sekilde açıklayamayacağı bir gizi dile getirmekteydiler. Tanrıların ve dünyanın o ilk kaostan nasıl evrildiklerini tasavvur ettiklerinde , kimsenin-hatta tanrıların bile- varlığın gizini anlayamayacağı sonucuna varmışlardır: Öyleyse kim, onun ve ondan doğanların ne zaman oluştuğunu bilebilir, Onu Tanrı'nın yaratıp yaratmadığını Yalnızca göğün en yücesinden onu gözleyen bilir. Veya belki o da bilmez!

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Tartışmayı sevmem. Siz erkekler ise sadece tartışırsınız, değil mi ? Bu sizi eğlendiriyor gibi. Boş sake fincanlarını bıkmadan usanmadan al ver yapabildiğinizi düşünüyorum.
Vaktiyle bir insanın önünde diz çöktüğün gerçeğinin hatırası, zamanla o insana tepeden bakmaya yöneltir kişiyi.
Reklam
İsraillilerin tanrı inancı oldukça pragmatikti. Ibrahim ve Yakup'un her ikisi de El'e inandılar çünkü o kendileri için çalışmaktaydı. Oturup onun varlığını ispata çalışmadılar; El felsefi bir soyutlama değildi.
Kitab-ı Mukaddes üzerine çalışan bazı Alman bilim adamları Kitab-ı Mukaddes'in ilk beş bölümünün -Tekvin, Çıkış, Levililer, Sayılar ve Tesniye - dört farklı kaynağı olduğunu gösteren eleştirel bir yöntem geliştirdiler. Bunlar sonradan İ.Ö. beşinci yüzyılda, Pentateuch olarak bilinen nihai metin içinde harmanlandılar. Bu eleştirel tutum birçok sert tepkiye yol açmasına rağmen, Yaratılış ve Tufan gibi bazı anahtar olayların neden birbirinden oldukça farklı iki versiyonu olduğu ve Kitab-ı Mukaddes ' te neden bazen çelişkili ifadelere rastladığı konularında bugüne kadar hiç kimse daha doyurucu bir açıklama getirmemiştir. Tekin ve Çıkış'a kaynaklık ettiği söylenen en eski iki yazar, söz konusu metinleri , bazıları daha erken bir tarih vermesine rağmen, büyük ihtimalle sekizinci yüzyılda kaleme almışlardı. Bu yazarlardan, metninde Tanrı'yı "YEHOVA" olarak zikredeni "J" , daha formel tanrısal lakap olan "ELOHİM" i kullanmayı tercih edeni ise "E" olarak adlandırılır. İsrailoğulları sekizinci yüzyıla gelinceye kadar Filistin'i iki ayrı krallığa bölmüşlerdi. J güneydeki Yahuda Krallığında yazarken , E kuzeydeki İsrail Krallığından gelmekteydi.
Hümanizm kendi başına tanrısız bir din ve elbette bütün dinler teistik değil.
İster 'entelektüel' yahut 'sofistike' kişiler olalım ya da basitçe çivisi çıkmış bir çağda yönünü belirlemeye çabalayan zihni açık bireyler olalım kendimize şu soruyu yöneltmek önemlidir: Kişi, özgürlük ve kişisel sorumluluklarından feragat etmeden kalıtsal gelenekleriyle arasında nasıl bir ilişki kurabilir ?
1984 isimli romanda son derece açık bir şekilde gösterildiği üzere, bir hükümet halkın özgürlüğünü elinden almak için yola çıktığında öncelikle içlerindeki nefreti çekip dışarıdan bir gruba yönlendirmelidir; aksi takdirde insanlar ya ayaklanır ya toplu halde psikoza girerler ya da psikolojik anlamda "ölü" ve cansız bir hal alarak ne halk ne de bir savaş gücü olarak faydalı olabilirler.
Reklam
Bir psikanalistin açıkça ifade ettiği üzere, psikanaliz esnasında kişi önemsiz günahlar için kendini durmaksızın payladığında o kişiye "Kim olduğunu sanıyorsun?" diye sormak istiyormuş. Kendi kendini suçlayan kişi çoğu zaman Tanrının onu cezalandırmakla uğraşmasını gerektirecek kadar önemli biri olduğunu göstermeye çalışmaktadır.
İçi boş insanların yaşadığı çağımızda kendi kendini suçlamaya verilen önem hasta bir atı kamçılamaktan farksızdır: geçici bir hareketlenme sağlasa da eninde sonunda kişinin saygınlığının nihai çöküşünü hızlandırır.
Bu Türkler cinsel hazza başka her şeyden daha büyük bir değer atfediyorlar ve cinsel bozukluklarla karşılaşmaları halinde de ölüm korkusu karşısında duydukları tevekkülle hayli tuhaf bir biçimde çelişen bir umutsuzluğun içine düşüyorlardı.
Aslında erkek ve kadın erdemi arasında fark yoktur; hiç değilse geleneğin bizi inandırmak istediği şekilde bir fark yoktur. Erkekler için olduğu gibi, kadınlar için de mutluluğun ve iyiliğin sırrı, keyif duygusuna sahip olmaktır.
Mutluluğun sırrı şudur: İlgilerinizi olabildiğince genişletin; sizi ilgilendiren şeylere karşı tepkilerinizin düşmanca değil, olabildiğince dostça olmasına bakın.
227 öğeden 31 ile 45 arasındakiler gösteriliyor.