Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.37.13
nescheツ
nescheツ
@MissJaneEyre
Kozmos
Soluk Mavi Nokta
995 okur puanı
Ocak 2020 tarihinde katıldı
Okuma Hedefleri
Ne mutlu Ömer Hayyam gibi düşündüğünü rahatça söyleyebilene!
Ömer Hayyam ' ı da Divan sairlerimiz gibi halkın bilmediği dili kullandığını düşünmüştüm okumadan önce. Uzun zamandır kitapligimda olup dili yüzünden okumayı ertelediğim kitaplardandi. Oysa ki ne derin anlamları olan sade anlaşılır dörtlüklermiş. Tabi çevirmenin de etkisi büyük. Hasan Ali Yücel klasiklerini bu konuda tek geçiyorum
Ömer Hayyam Doğulu bit düşünce adamı olmasına rağmen doğu da değil batıda değer bulmuş bir kişilik. Din adamı diyen var , filozof diyen var , keyif adamı diyen var. Var da var... Bence nadir bulunan hazerfan kişiliklerden. Değeri ölümünden sonra anlasilmis çoğu önemli şahsiyetlerde olduğu gibi kendi eliyle yazdığı hiçbir yazısı yok, dörtlükleri ölümünden sonra şurada burada birer ikişer yazılıp toplu halde kitap haline getirilmiş.
Bazı şairler çekinip söylemediklerini, Ömer Hayyam' a söyletmiş, onun ağzıyla kendi içlerini dökmüşler bir nebze...
Ömer Hayyam'in görüşleri içinde yaşadığı doğu kültüründe değil batı kültüründe nefes alabilmiş. Şiirlerinde aşk, şarap, dünya, insan, Tanrı, Tanri'ya sitem gibi duygular baskın... haliyle doğu kültüründe yer edinememiş. Hayyam batıda bir devrimci olarak yorumlanmış. Hayyam'in düşündükleri kültürümüz gereği çoğu kişiye uymasada ( bence çoğu yerde uyuyorda) ön yargı ile yaklasmazsak derin anlamlar bulabileceksiniz dörtlüklerinde.
Keşke herkes düşündüğünü Ömer Hayyam gibi rahatça söyleyebilse...
Sevdiğim bir dörtlükle incelememi tamamlamak istiyorum:
Bu varlık denizi nerden gelmiş bilen yok,
Öyle bir inci ki bu büyük sır delen yok,
Herkes aklına eseni söylemiş durmuş,
İşin kaynağına giden yolu bulan yok.
İlk kadın Müslüman, müminlerin anası, önder kadın sahabe HZ. HATİCE...
Resul'e ilk biat eden , ilk Müslüman kadın Hz. Hatice... Her haliyle örnek insan , peygamberimize eş , davasında hep destek , fedakar asil kadın...
Şirk düzeninin yıkılıp, Tevhidi düzenin kurulmasında, Mekke dönemi boyunca sarsılmaz bir inançla ,sabırla , işkenceye dirençle Resul' ün yanıbaşında yer alan , müminlerin anası Hz. HATİCE...
Cahilliyyenin karanlığını kendi bünyesindeki devrimlerle teker teker yıkmış, önder kadın sahabe.
Her kadının kendisine örnek alması gereken tarihi kadın fonksiyonu.
Muallimim olarak girdiğiniz bu eve babam olarak giremeyeceksiniz!
Nazım Hikmet'in annesi Celile Hanım ile hocası Yahya Kemal Beyatlı 'nın nihayete erememiş hüzünlü aşklarının öyküsü.
Bizden bir asır önce yaşanmış bir hikaye olması neticesiyle eski dille anlatım hakim. O yüzden okumak da anlamak da zorlandım. Bazı bölümlerinde okumak çok sıksa da, kimi yerler de kendimi olayın içerisinde bir figüran gibi hissederek okudum.
Okumayanlar bir şey kaybeder mi? Bence değil. Ama okumak isteyenlere engel olmayalım tabi ki ;)))
Okur Takip Önerileri
Simyacı'nın Asya versiyonu ;)
Nobel Edebiyat Ödülü alan kitap olması beklentimi yüksek tutmama sebep oldu sanırım. Aynı şeyi Yüzyıllık Yalnızlık kitabında da yaşadım. Fakat asla okunmaya değmeyecek bir eser değil. Sadece ummuduğumu bulamadım o kadar.
Felsefi yönüyle öne çıkan, ezoterik bir kitap olmasına rağmen aman aman bir felsefi derinliği olmaması hasebiyle herkes tarafından okunabilecek anlaşılması zor bir dili yok. Akıcı, sade bir anlatımla bize Siddharta'nın bilgelik yolculuğunu anlatıyor. Anlam arayışında olanlar için Siddharta yol arkadaşınız olacaktır :)
"Bilgelik bir başkasına anlatılamaz; bir bilgenin başkalarına anlatmaya çalıştığı bilgelik aptalca bir şey gelir kulağa.
Ruhunu İyileştir
"İyileşmeden iyileştiremezdim." diyor Deniz Hoca. Kendini tanıma yolculuğunda hastalarına derman oluyor.
Hastalıkları oluşturan kökteki problemler kısaca BİRİM yani bağırsak, inflamasyon, ruhsal sistem, insülin direnci ve hormonal sistem ve metilasyon.
Harika tespitler, akıcı bir anlatım.
İnsanı bütüncül olarak değerlendirmemiz gerektiğini, kendimizi tanımamızı öğütlüyor. Bütün hastalıkların temelinde ruhsal çöküntülerin olduğu aşikar. Ruh sağlığın iyiyse yüksek oranda hastalık da vücudu terk ediyor.
Sevgi en etkili ilaç.
Okurken hissettiğim duygu bu kitabı herkesin okuması gerektiği oldu. Bir insan iyileşirse toplum iyileşir mantığıyla hareket edersek ütopyamızı gerçekleştirmiş oluruz bence. Önce kendimizi iyileştirelim ki başkalarına da faydamız olsun.
Hastalık yoktur hasta vardır yaklaşımı çok hoşuma gitti. Hastalıkların köküne inmek önemli olan ama bizde yapılan hastalığı o anlık baskılayacak ilaçlarla geçiştirmek. Tıpkı tozları halının altına süpürmek gibi.
Okullarda ders kitabı olarak okutulması gereken popüler bilim kitaplarından.
hem sevdim hem sevmedim seni süt oğlan :)))
Oblomovluk, bilinçli bir tembellik/atalet hali. Çağımızın toplumsal sorununu anlatıyor 1849'da yazdığı bu eserinde Rus yazar Gonçarov.
Sürekli düşünen velakin bir türlü eyleme geçemeyen Oblomov'un projeleri çoktur ama bir türlü hayata geçiremez. Kafası sürekli karışık ve kararsız. Çünkü bir hayal denizinde boğulan Oblomov, Oblomovluk hastalığının pençesine düşmüştür.
Oblomovluk hastalığına tutulanlar her şeye karşı ilgisiz, miskinlik halindedir. İstekleri hep biçimseldir ve istek olarak kalır. Hayal kurmayı severler ama hayallerinin gerçekleşmesinden de korkarlar. Hayatta her şeyden şikayet ederler. Yapılan işleri sadece eleştirmekle kalır daha iyisi nasıl olur bir fikirleri yoktur.
Bu romanda çağımızın toplumsal sorunları görmekle birlikte kendimize dair ipuçları da sunmaktadır.
Sizin de etrafınızda var mı Oblomovluk hastalığına tutulmuş olanlar?
Şiirinin kapalı olduğuna, anlaşılmadığına dair bir çok protestolar, itirazlar olmuştur.
Ben bu noktada şöyle bir düşünceye sahibim : Cahit insanın kaderini, yalnızlığını, faniliğini, ölümünü, varoluşunun anlamını veya anlamsızlığını hiç felsefi spekülasyonlara kaçmaksızın bir şiir diliyle yansımasını bilen bir şairdir.
Alaeddin Özdenören
özünü kaybetme.
Üç mesele;
Teknik
Medeniyet
Yabancılaşma.
Teknolojiyi, medeniyeti ve yabancılaşma düşüncesini uzak durulması gerekli kötülükler olarak gördüğümüzde kendimizi ister istemez radikal (köktenci) bir konumda buluruz.
Teknolojinin, medeniyetin ve yabancılaşma düşüncesinin resi bizi içinde bulunduğumuz dünyanın gerek değerler ve gerekse şartlar bakımından dışında bir yerde bulunmaya iter. Bu yer ütopyadan başka bir yer değildir. Eğer bu ağa düşersek bu üç meseleyi çözümsüzlüğe mahkum etmiş oluruz, zira radikal ve ütopyacı çözümler önermek her türlü başarısızlığı peşinen davet etmek demektir.
Syf:160
sizin dininiz size, benim dinim bana!
"Karanlığın en koyu anı, aydınlığa en yakın olduğu zamandır ve karanlık denen şey aydınlığın yokluğudur.
Dininiz üzerindeki anlayış farklılıklarından kaynaklanan tartışmaları bir kenara bırakıp, Allah'ın ipine sımsıkı sarılır, düşmanın asıl hedefi olan Allah'a, O'nun peygamberine ve Yaratıcının yaratılana yaşama kılavuzu olarak gönderdiği eksiği ve fazlası olmayan kitaba bağlanırsanız, nefsinize, örgütünüze ve liderinize göre kitabı tevil etmek yerine kitaptan yola çıkarak sahip olduğunuz her şeyi gözden geçirirseniz, o zaman zaferin yakın olduğunu bilmeniz gerekir. " sf: 185
Her şey şu "An" a konsantre olmakla başlar!
Sosyal yönümüz, biyolojik evrimimizi en belirgin biçimde şekillendiren ihtiyaçlarımızın ortak bir sonucu. "Hemhal olmak" belki de bir insanda aradığımız.
Beynimizde 2000 parça çikolata yemek ya da 25 bin dolar kazanmakla eş değer miktarda ödül uyarımı sağlayan eylemimiz : Sadece bir gülümseme :)))
Farklılıklarımız hayatı sıkıcılıktan kurtaran.
Zamanda zıplayan bir zihinle yaşıyoruz. Sürekli geçmişte ya da gelecek endişesiyle yaşayıp, "şimdi" nin farkına varamayan. Bu durumun en büyük zararı "stres" oluşturması. Modern insanın temel problemi, hastalıkların en yakın dostu "stres". Elimizdeki en önemli silahımız ise onu yönetebilmek, anda kalabilmek ve anda kaldığımız anda da yaratıcı olabilme becerimiz. An farkındalığı yaşamın paha biçilemez her anının tadını çıkarmak :) tam tersi ise ömürden kaybolmuş, aslında yaşanmamış zamanlarımız :( Geleceğe yönelik planlarımızın başarılı olabilmesi de büyük oranda "Anda Kalma" becerimizin gelişmişlik düzeyi ile doğru orantılı.
Her bir anın farkında olarak yaşamaya devam ettikçe "kaderimizin direksiyonu" bizim elimizde.
Anda kal, hayatını sadeleştir(minimalizm :"az çoktur."), dur bir süre aylaklık yap, dinlen, teknolojiyi kullan! kullanılma, kendine iyi bak, ömrünüzü aşacak hayalleriniz olsun, akışa geçirecek uğraşların olsun, inandığın gibi yaşa, "mış" gibi yapma, iyilik yap, düşün ve bolca şükret...
Ey insan türü! Fabrika ayarlarına dön :)
Biyolojik bir canlı olarak temel amacımız hayatta kalmak ve üretmek. Gelişmiş zihinsel özelliklerimiz sayesinde bu konuda çok acayip çözümler, icatlar, fikirler ve yollar geliştirebiliyoruz. Ama bu gelişmiş zihin, kendinizi bilip anlama fırsatı bulamadığında, kendi sonunu ve cehennemini de hazırlayabiliyor.
Kendini anlamak, en azından biyolojik donanımını makul bir oranda fark edebilmek, doğru yaşamın en önemli giriş kapısıdır.
değişen benim :)
2020'nin son anlarını bu kitapla bitirmenin mutluluğunu yaşıyorum :)
Bazı bölümlerde kendini tekrarlayan yerler olsa da okunmaya değer. Beyin üzerine güzel bilgiler içeriyor. Çoğu Sinan Canan konuşmalarını izlemem dinlememden kaynaklı sanırım bildiğim yerler çoktu. Kitaptan da okumuş oldum:)
İyi seneler bu arada :) hoşgeldin 2021. Sağlıkla huzurla gel...
Jane, seni periler doğurmuş ve insanlar büyütmüş :)
Ahh Jane ben seni ağlamak için okumadım ki :(
Bitmesin diye okuduğum nadir kitaplardan kendisi. Ama her güzel şey gibi onun da sonu geldi. Tabi ki sonunu spoiler vermeyeceğim :)))
Küçük yaşta öksüz kalan, ona kötü davranan yengesi tarafından kimsesiz çocukların gittiği katı disiplinli bir okula gönderilen Jane onca zorluğun karşısında öğretmen olarak mezun olur. Hayatına yön verme arzusuyla bir malikanede mürebbiyelik yapar. Ve orda aşkını bulur. Bundan sonra olaylar olaylar... :)))
Aşkı, sevgiyi, iyiliği, mücadeleyi, hayatın anlamını anlatan güzel bir roman okudum.
Betimlemeler hiç sıkmıyor. Hayalinizde Jane ile birlikte yaşıyorsunuz o anları. Çok güzel tasvirler yapılmış.
Okuyun, okutunuz efendim :)))
Sor kendine "olması gerektiği gibi yaşadım mı?"
Hayat o kadar anlamsız ve korkunç olamaz!
Yoksa olabilir mi?
Eğer hayat o kadar anlamsız ve kötüyse, neden ölmeliyiz?
Neden acı içinde ölmek zorundayız?
Bir şeyler yanlış.
Belki de olması gerektiği gibi yaşamamıştım.
Ancak yapmam gereken her şeyi yaptıysam, bu nasıl yanlış olur?
.
.
.
Yaşam ve ölüm üzerine yazılmış, düşündüren, hayatı, ölümü sorgulatan bir eser.
İyi okumalar dilerim...
Aslında hepimiz potansiyel AMOK KOŞUCUSUYUZ!
İsmi ilgimi çekmesi ile okumak istediğim kitaplardandı. Nedir bu amok peki?
Psikolojik bir rahatsızlık olarak ortaya çıkan amok hastalığı bir çeşit cinnet geçirme hali olarak tanımlanıyor. Psikolojide ''amok'', derin bir depresyon döneminin sonrasında ortaya çıkan şiddet ile sonuçlanan atakların görüldüğü disosiyatif bir ruh hâli.
Güneydoğu Asya bölgesinde ve bu bölge kültüründe "cinnet" hâlini ifade etmek için kullanılıyor.
Sayfa 31 de de hastalıkla ilgili özet bilgi verilmiş.
Amok hastalığına tutulmuş bir doktorun hastasına yardım etmeyi saplantı haline getirişini anlatan karmaşık duygularla dolu bir hikaye.
Okurken yazarın kendi ruhsal durumunu en iyi ifade ettiği bir eser izlenimi oluştu. Çünkü, yazar intihar üzerine kafasını çok yoran ve hayatının bir anlamı kalmadığını anladığı anda yaşamına son vereceğini gençlik yıllarından beri dile getirmiş bir şahsiyet. Ve Amok Koşucusu ‘nu yazdıktan tam 20 yıl sonra 1942’de dediğini yapıyor. Eşiyle birlikte İkinci Dünya Savaşı sebebiyle sürgünde olduğu Brezilya’da yaşamına son veriyor.
Kısacık bir kitapta kahramanın kendi içinde yaşadığı psikolojik savaş, bir kadının ruhu ve intihar hayret verici şekilde anlatılmış.
Okuduktan sonra bende şöyle bir izlenim oluştu; aslında hepimiz potansiyel bir AMOK KOŞUCUSUYUZ...
İyi okumalar dilerim :)
