Fransız yazar Perec’in 1967 yılında yayınlanan romanı Uyuyan Adam, aslında biraz da uyanışı anlatıyor.
Yirmi beş yaşındaki, “insan olmanın ağırlığı altında ezilmiş” ana karakter çalar saati ile birlikte hem somut hem de bilinç anlamında uykusundan uyanır.
Yaşadığımız toplumların bizlerden beklentileri vardır. Okulu bitirmek, işi sahibi olmak, ev-aile kurmak gibi. Uyuyan adam ise bu beklentilere gerçek anlamda kayıtsız kalarak varoluşunu sorgulamaktadır. Küçük odasından çıkmaz, fiziksel aktivitesi sınırlıdır, yalnız kalmak ister, yaşamını sürdürebilmek için minimum derecede etkileşime girer, ömrünün geri kalanı için önceden biçilmiş rolleri reddeder, toplumun beklentilerinin dışında bir yaşam sürmeye başlar. Uyuyan Adam’ın bu tepkisizliği ve yalnızlığı daha da karamsar hale getirir kitabı.
Yazar, anlatımında ikinci tekil şahıs kullanmayı tercih etmiş, bu da okuru kitabın karakteri yaparak yazarın okuyucusuna direkt seslenmesini sağlamış. Benim bu durumu sevdiğim pek söylenemez. Kasvetli bir akışa sahip olan kitabın en beğendiğim yanı ise yazarın okuruna son seslenişleri oldu.