Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Okuyan Muallime

Bizi, başörtülüleri de....
Bizleri istemeyenler, o eserleri yıkıp dağıtıp yok ettiler. Peki, bizi, yetiştirdiğimiz öğrencilerimizi, fikirlerimizi de yıkıp yok edebilecekler mi?
Reklam
Ruhların gerçek uyumu halinde insanlar birbirine durmadan yaklaşırlar; görünürde birbirinden uzaklaşsalar bile..
Sayfa 54
Insanların bize uyum sağlamalarını istemek büyük bir deliliktir. Ben bunu hiç yapmadım. İnsan hep, incelemeye ve özelliklerini tanımaya çalıştığım bağımsız bir birey olarak gördüm, ama sempati beklemedim. Bu sayede her insana geçinmeyi becerdim. Çeşitli karakterler hakkında bilgi ve hayatta gerekli beceriklilik de yalnızca böyle elde edilebilir.
Sayfa 54

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Dert, yaşlılığa yakışır; gençliğin bir süre dertsiz olabilmesi gerek.
Sayfa 52
Kendi acımız, bize başkalarınınkini bölüşmeyi öğretir.
Sayfa 51
Reklam
Anamız bizi doğururken ağlamaya başlamışız zaten. Hâlâ da devam ediyoruz.
Köylünün öküzü öleceğine karısı, çoluk çocuğu ölsün daha iyi! Onlar ölürse yerine yenisi gelir. Öküzü yenilemek ise çok zor, hele de yoksul köylü için imkansız!
Erenlerin çoktur yolu Cümlesine dedik beli Gören bizi sanır deli Usludan yeğdir delimiz
Reklam
Öksüzlük acısı içime öyle bir çökmüş ki her fotoğrafımda boynum bükük çıkar.
Artık beş-altı yaşlarındayım. Ebem hedik kaynatıyor. Kaynatmadan önce bir çuval buğdayı silme doldurdu. "Baharım, sen şahit ol! Buğdayı kaynatınca, her gelene bir tabak taze hedik vereceğim. Kuruyunca da yine bu çuvala ko- yacağım. Bakalım eksilmiş mi eksilmemiş mi?" dedi. Dediğini yaptık. Gelene geçene hedik dağıttık. Buğday kuruyunca aynı çuvala geri koyduk. Çuval silme doldu. Ebem, "Kızım, vermekle hiçbir şey eksilmez, tükenip bitmez. Sen de buna şahitsin!" dedi.
Bundan sonra artık hiçbir şey demeden, ne hızlı ne yavaş, tam olması gereken tempoda dosdoğru yürüyelim. Bu yol nereye gidiyor? Bunu büyüyen bir asmaya sormalısın. Asma sana cevap verecektir: "Hiç bilmiyorum. Ama güneşe doğru büyüyorum."
Sayfa 142Kitabı okudu
"Yazın lütfen. Gerçekten, lütfen, bizim için de yazın. Sizinkiler gibi yumuşak, saf şiirler okumayı çok isteriz. Ben çok anlamıyorum ama Mozart'ın müziği gibi, coşkulu, zarafet saçan bir sanat arıyoruz. Garip bir şekilde abartılı ha-reketler ve ciddiyete bürünmüş şeyler artık pek eski, basit ve bariz. Yangın kalıntılarının bir köşesindeki ufacık yeşil otlar üzerinde güzel şiirler okuyan ozanlar yok mudur? Gerçeklerden kaçalım diye değil. Acılar zaten apaçık ortada. Bizler ne olursa olsun, kaygı duymadan yaşamaya niyetliyiz. Kaçmıyoruz. Yaşamı beklemeye alıyoruz. Bu kaygısızlık. Bizim duygularımıza tam olarak uyan ve hızla akan berrak suyun dokunuşuna sahip sanatın sadece artık asıl gerçek olduğu- nu hissediyoruz. Bir hayata ya da bir isme ihtiyacı olmayan kimseleriz. Öyle olmasaydık, bu zorluğun üstesinden asla gelemezdik bence. Havada uçan kuşlara bakın. İdeolojiler, felsefeler, yani "-izm"ler mühim değil. Böyle şeylerle üzerini kapatmak işe yaramaz. Sadece bir dokunuşla, o insanın saf-lık derecesi anlaşılır. Sorun dokunmaktır. Ritimdir. Etrafa zarafet saçmayan şeylerin hepsi taklittir."
Sayfa 127Kitabı okudu
Bir gün bir güvercin Tanrı'dan bir istekte bulunmuş: 'Uçarken hava bana engel oluyor ve hızla ilerleyemiyorum, havanın yok olmasını istiyorum.' Tanrı onun bu dileğini dinleyip yerine getirmiş. Ancak daha sonra güvercin ne kadar kanat çırpsa da uçamamış. Yani bu güvercin aslında özgür düşüncedir. Güvercin ancak hava direnci olunca uçabilir. Mücadele gayesi olmayan özgür düşünce, sanki bir vakum tüpünün içinde kanat çırpan güvercin gibidir, hiçbir zaman uçamaz.
Sayfa 100Kitabı okudu
767 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.