Genç bir adamla bir genç kız, ikisi de dilsiz, işaretlerle konuşuyorlar. Ne kadar mutlu görünüyorlar!
Demek ki söz mutluluğun taşıyıcısı değil, olamaz da.
Bir iş bulsa, daha iyi bir eve
taşınsa, daha rahat yataklarda uzanıp daha yeni eşyalara baksa. Ama aynı bakışla. Aynı katılıkla. İçine dokunmadan, yalnız etini rahatlatan günler yaşasa… Yalnız etini etkileyen koşullara kavuşsa. İkna olsa, olabilse döngünün sunduklarına. Mutluluğa başka türlü bakmaya çalışsa. Hangi gözlerle? Herkes gibi başlamadığı hayatında, herkes olmaya ikna olsa. Nasıl? Bunları düşünmese, hatta hiçbir şey düşünmese, sade yaşasa. Devinime dâhil olsa. Duraksız kendine çektiği, çektikçe hiçbir şeyi değiştirmeyen, yalnız yorgunluk çoğaltan bir ipin diğer ucundan önüne serilirken yarın, kalabalığın içinde görünmeyen olsa. Bir şeyleri tamamlasa. Bir şeyler onu tamamlasa. Günler geçerken sayılar dışında bir şeyler değişse. Dünün bugüne değişimsiz, sürprizsiz dönüşmesini kaskatı seyretmese. Hem oynayanı hem seyredeni hem yorumlayanı
olmasa hayatının. Ne çok isterdi.
Düşünce daha şimdiden bitkinleşmiş, işe yaramaz halde.
(..) Bir kez buruşturulunca bir daha hiç tam olarak düzgünleştirilemeyen yaldız kağıdı gibi. Benim neredeyse bütün düşüncelerim biraz buruşuktur
Öteden beri bir "kişi" olamadığından yakınıyordu. Hiç ben'i yoktu. "Ben sadece başka kişilere bir tepkiyim, kendime ait hiçbir kimliğe sahip değilim." Gittikçe "mitik" bir kişi olduğunu, hiçbir ağırlığa ve töze sahip olmadığını hissediyordu.