Hayat seçimlerden ibaret. Herkes kendi seçimini yapar ve kendi seçiminin sonuçlarına katlanır. Bazen dışardan bir gözle bakmak lazım , büyük resmi görmek gerekir. Olayın içindeyken farketmediğimiz aslında çok açık olan , bizim için hayırlı olan ve ya olamayanı görmeyiz , görmek istemeyiz. Bu durumlarda zorlamamak gerekir. İşte tevekkül etmekte tam burada devreye giriyor. Allah sizin için hayırlısı bu dediği halde biz görmemekte ısrar edip olması için uğraşırsak işte o zaman Allah ta sonuçlarına katlanmamızı ister. Hayatı zorlamamak lazım . Her şerde bir hayır, her hayırda bir şer vardır bilemeyiz. Doğrusu bizi bulacaktır sabır.
"İnsanların ruhunu öldürüyorlar anne"
demişti Maksim Gorki:
"İşte asıl cinayet bu Utanılacak bir cinayet..."
İnsanlar gün içinde kabalıkları, kalabalıklarıyla ne kadar da incitiyorlar değil mi ruhumuzu? Kalbimizi nasıl da kırabiliyorlar.
Oysa Platon şu nasihatte bulunur:
"Nazik olun. Çünkü karşılaştığınız herkes farkında olmadığınız zorluklarla boğuşuyor..."
Dikkat ediyor muyuz buna ? Anlamaya çalışıyor muyuz insanları yargılamadan önce ? Unutuyor muyuz yoksa herkesin bir kalbi olduğunu?
Pessoa'dan bir alıntı yapayım yeri gelmişken:
"Kimseyle alay etme. Kimseyi küçük görme.Kalbinin en ücra köşesinde bile yapma bunu. İnsan yaşamı alaya alınmayacak kadar hüzünlü ve ciddidir."
Çoğu zaman unutsak da gerçek bu...
Ressam Van Gogh geçirdiği bir kriz sonrası kendisine sıktığı bir kurşunla yaralanıp evine geldiğinde şu sözü sayıklayıp hayata veda etmişti:
"Hüzün sonsuza dek sürecek..."
Sürmesin, sürdürmeyelim İnsanları incitmeyelim.
Batı bildi ve yönetti. Şimdi sıra...?
- Orta Çağ dönemi ''Canterbury Hikayeleri'nde'' ki İngiliz edebiyatının ana damarlarından biridir. Eserde Hipokrat ve Galen'in yanında sıkı durun, İbn-i Sina, er- Razi, el- Kahhal ve İbn-i Rüşd'e yer alıyor. Chaucer, İbn-i Sina'yı Hipokrat'ın yanına
Ego (burada anlam olarak benlik kabul edilmektedir), eğer sağlıklı idare edilirse tıpkı aşk gibi en itici kuvvetlerden birisidir. Ama enerji veren bir çekirdek olduğu unutulunca, rijit ve insanı esnemez hale getiren ağırlığı altında eziliyoruz. Bu, insanın kendisiyle yanlış bir tanışma biçimini ifade eder. Daha en başta yaralanan ve ezilen benlik daha sonraları da yaralayıp ezerek var oluş yollarını arıyor. Haliyle de kaçınılmaz olarak kibre dönüşüyor.
Ego ile kibir birbirinden çok farklı şeylerdir. Kibir en basit anlamıyla büyüklenme demek. Geniş, göz alabildiğine yayılan ama kuru bir büyüklenme, bir çöl. Ego ise keşfedilecek sonsuz bahçedir. Güzel bakılıp ilgilenildiğinde sonsuza uzanan; büyürken “büyüklenme”yi de aşan bir diyalektiktir.
Bizim, yani özellikle Doğu insanının kendi cebinde kaybettiği eski bir hazinedir ego. Muhammed İkbal’in ifadesiyle –bir kitabına da bu adı vermiştir- Gülşen i Raz ı Cedid’dir. Yani Yeni Sırlar Bahçesi. Girilmesiyle beraber insanı bir daha geri dönülmeyecek şekilde değiştiren bir olumlu tanışma, bir mukaddes kendine yolculuktur.
İçimdeki büyücüdür ego. Avcumu kendi avcuma almaktır. “Bir kere de ben bakayım şu falıma, hep okundum; bir kere de kendim okuyayım kendimi,” diyen sestir. Dâhilden işitilen, tok ve babacan sesli bir ulaktır.
Merhamet bütünleşik bir şeydir. Kapsayan bir terimdir. Bundan dolayı kucaklamak anlamı da vardır. Bir iletişim ağıdır merhamet. İnsandaki tüm diğer hislerin sağlıklı çalışmasına yarayan temel bir unsur gibi. Hani sanki temel aminoasitlerin yokluğunda nasıl gerekli proteinler sentezlenemez de insan hastalanırsa, merhametsiz insanın sağlıklı
İrlandalı immateryalist filozof George Berkeley maddelerin birer gerçekliği olmadığını iddia ediyordu. Ona göre ancak ruh vardır ve maddenin varlığı ise ancak algılanmak ve idrak edilmekten ibarettir. Berkeley’in iddiasına dair verilen meşhur bir örnek vardır. Bu örneği Berkeley, Hylas ve Philonous Arasında Üç Konuşma isimli eserinde bizzat