Şevval Öztürk

Şevval Öztürk
@Sevval_2516
7 okur puanı
Ağustos 2023 tarihinde katıldı
Yaşamak bir can sıkıntısı mıdır Ömür Hanım ?
Sayfa 79
Reklam
Mektepte bize bir şiir ezberletmişlerdi. İnsan, yaşadığı yerlerde beraber bulunduğu insanlara görünmez ince tellerle bağlanırmış; ayrılık vaktinde bu bağlar gerilmeye, kopan keman telleri gibi acı sesler çıkarmaya başlar, hep birinin gönlümüzden kopup ayrılması, bir ayrı sızı uyandırırmış. Bunu yazan şair ne kadar haklıymış!
Yaşanılananlar, görülenler ve ögrenilenler ne kadar acı olursa olsun, macera insanoğlu için büyük bir nimetti. Çünkü dünyadaki en büyük mutluluk, bu Dünya'nın şahidi olmaktı.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Sana izin veriyorum, git. Git ve benim göremediklerimi gör, benim dokunamadıklarıma dokun, sevemediklerimi sev ve hatta, bu babanın çekmeye cesaret edemediği acıları çek. Dünyadan ve onun bin bir halinden korkma.
"Görmek yaşamaktır, vuslattır görmek. Her bakış, dış dünyaya atılan bir kementtir, bir kucaklayıştır, bir busedir her bakış. Göz bebeklerimizden fışkıran her seyyâle mekân canavarını bir anda ehlileştirir. Görmek sahip olmaktır. Gören hangi hakla yalnızlıktan şikâyet edebilir? Mevsimler bütün işveleriyle emrindedir, renkler bütün cilveleriyle hizmetindedir. Çiçekler onun için açar, şafak onun için pırıldar. Gutenberg matbaayı onun için icat etmiştir. Hugo, o okusun diye yazmıştır şiirlerini. Şehrin bütün kadınları onun için giyinip süslenir. Çocukların tebessümü onun içindir."
Reklam
... Ard- arda kaç zemheri, Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu. Dışarda gürül- gürül akan bir dünya... Bir ben uyumadım, Kaç leylim bahar, Hasretinden prangalar eskittim. Saçlarına kan gülleri takayım, Bir o yana Bir bu yana... Seni bağırabilsem seni, Dipsiz kuyulara, Akan yıldıza, Bir kibrit çöpüne varana, Okyanusun en ıssız dalgasına Düşmüş bir kibrit çöpüne. ...
“Evet... Gidelim...” Birkaç adım yürüdükten sonra dönüp baktı ve Ömer’in ortadan kaybolmuş olduğunu gördü. “Onu unutamayacaksınız!..” dedi. “Ondan ayrılamayacaksınız!” Macide düşünceli gözlerle yanındakini süzdü. Sonra elini cebine sokarak Ömer’e yazmış olduğu mektubu çıkardı: “Öyle değil Bedri...” dedi. “Ben ondan ayrılmaya daha evvel karar vermiş bulunuyordum... Her şeye rağmen!” Dörde bükülü kâğıdı yanındakine uzatarak mırıldandı: “Fakat beklemek lazım... Uzun zaman!”
Televizyon, aylak, şuuru iğdiş edilmiş, hiçbir zaman okumak ve düşünmek alışkanlığı kazanmamış sokaktaki adam için icat edilmiş bir nevi afyondur. Televizyon, şuradaki son pırıltıları da yok eden bir cehennem makinesidir.
Vay Kurban
Dağlarının, dağlarının ardı korkunçtur. Hiç akıl edip de düşünen var mı? Gün kimin hesabına tutar akşamı, Rahmetinden kim demlenir bulutun, Hayırlı evlat makina Nasıl canavar kesilir. Kurdun, karıncanın rızkını veren Toprak nasıl ayartılır, Yüz vermez topal öküze, Ve almaz koynuna kara sabanı.
Peki kim kalbin akıldan daha önemsiz ol­ duğunu söyleyebilir ki? Sana evrendeki düzenin tıpkı kan dolaşımı gibi kalbi esas aldığını, her şeyin kalple anlaşıla­ bileceğini, evreni açıklamak için aklın yetersiz kalacağını ama kalp ile yapılan yükselişlerin kâinattaki düzene uyum sağladığını nasıl anlatmalıyım, bilemiyorum. Aklınla sihir­bazlık düzenekleri kurabilirsin ama kalbinle sihir yapabilir­ sin. Akıl bir depremin rakamsal şiddetini ölçebilir ama kalp rakamın neden öyle takdir edildiğine vâkıf olur. Akıl sahne­lenen oyunu izah eder; kalp oyunun yazarını anlamanın pe­şindedir. Akıl hadiseleri açıklar, kalp ise hadiselerin perde arkasındaki sebebi bilir.