Kitabı okurken insanın aklına ister istemez "Afganlar memlekete doluştu; her yer Afgan her yer Suriyeli vb." zaman zaman kendi içimden de geçtiğini inkar edemeyeceğim düşünceler geliyor. Ne kadar şımarık olduğumuzu, şairin dediği gibi "Herkesin derdi farklı bu dünyada / Kiminin ekmeği bayat, kiminin pırlantası ufak!" misali ne kadar basit şeyler için üzüldüğümüzü ya da dünyada neler neler yaşanıyorken bu kadar mutlu olmaktan utandığınızı hissediyorsunuz.
Bin Muhteşem GüneşKhaled Hosseini · Everest Yayınları · 2020101,4bin okunma
Rahmetli babam, dünyada ilk köprünün nasıl kurulduğunu Şeyh Dede'den dinlemiş, bana çocukken anlatmıştı: Kadiri mutlak, dünyayı yarattığı zaman, dünyanın yüzü, nakışlı güzel bir tabak gibi dümdüz ve parlakmış. Şeytan, Allanın Âdemoğluna bu bağışını kıskanmış ve henüz yeryüzü sertleşmemiş ve bir hamur gibi yumuşakken Allahır.
topraklarını uzun tırnaklariyle kabil olduğu kadar derin tırmalamağa başlamış... Hikâye rivayet eder ki, insanlarla ülkeleri birbirinden ayıran uçurumlar, ırmaklar böylece meydana gelmiş ve Allanın Âdemoğluna gıdasını sağlayacak bir bahçe gibi hediye ettiği dünyada onların bir yerden başka bir yere gitmelerini imkânsız bir hale sokmuş. Allah bu mel'unun yaptığı işleri görünce, gazaba gelmiş ama, şeytanın bozduğu bu işi baştan yapamayacağı için, insanlara yardım etmeleri ve her şeyi kolaylaştırmaları için meleklerini yollamış. Melekler zavallı insanların bu derinlikleri ve uçurumları aşamadıklarını, işlerini göremediklerini, bir kıyıdan öbür kıyıya seslenerek boşuna vakit kaybettiklerini görünce, bu yerlerin üstüne kanatlarını germişler, insanlar da bir yandan öbür yana kolayca geçebilmişler. Âdemoğlu da köprünün nasıl yapıldığını işte bu meleklerden öğrenmişler. Onun için köprü yaptırmak çeşme yaptırmaktan sonra en büyük sevaptır. Her köprünün ne biçim olursa olsun, ister bir selin üstüne uzatılan bir ağaç kütüğü, ister Mehmet Paşa'nm güzel eseri gibi olsun, başında daima bir melek bekler. Ve Cenabı Hak ona ne kadar ömür verdi ise o kadar dayanır.