Anlıyorsun! Anlıyorsun ya , seni bu yiyecek! Anlamasaydın, mutlu olurdun! Neyin eksik senin? Gençsin, paran var, aklın var, sağlamsın, iyi adamsın, hiçbir eksiğin yok, Tanrı kahretsin: Yalnız bir tane var; dedik ya: delilik. Bu olmadı mı, patron...
Ne makine şu insan be! İçine ekmek, şarap, balık, turp koyuyorsun; iç çekmeleri, gülüşler ve düşler çıkıyor. İmalathane! Sanırım beynimizde konuşan bir sinema var.
Ben sık sık unutuyor, yanılıyor, sendeliyorum, dinim dinsizliklerden yapılmış bir mozaiktir; bazen içimden, küçük bir anı alıp karşılığında bütün hayatımı veresim gelir. Ama sen dümeni sağlam tutuyor ve en tatlı, ölesiye anlarda bile rotayı nereye çevirdiğini unutmuyorsun.
Sen bu hayatı mutluluk kabul edersin, kuşkusuz. Mademki öyle kabul edersin, öyledir de... Şimdi sen de mutluluğu boyunun ölçüsüne göre biçtin ve artık, çok şükür Tanrı'ya, senin boyun benimkinden büyük. İyi bir öğretmen, şundan daha güzel bir armağan istemez: kendinden üstün öğrencisi olması!
Bu değişikliği uygun göreceğini umarım. Sık sık benimle alay ederek öğrencim olduğunu söylersin. Ben ise gerçek hocanın borcu ile kazancının ne olduğunu bildiğim için bundan yararlanırım. Gerçek hoca, öğrencisinden öğrenebileceği her şeyi öğrenmeli, gençliğin ne yöne gittiğini anlamalı, o da ruhunu oraya doğru yöneltmelidir. Ben işte böyle, öğrencimin hocalığına takılarak Girit'e geldim.