“Biz hiçbir zaman düşmanlarımızın kuvvetli oluşu dolayısıyla yenilmedik. Biz her zaman kendi hatamızdan ve içimizde bulunan düşmanlar tarafından mağlup edildik."
Sıradışı bir dostlukla anlatmaya başlanılan kitabın sonunu hiç böyle beklemiyordum, içimde bi ukde ile bir kitap daha kelimeleri kifayetsiz kıldı. Dostluk kavramını insana aşılayan, bir umuttur yaşatan insanı sözünü doğrular nitelikte yazılmış gibi.
Mütevazi hayaller peşindeki insanların, farklı bir bakış açısıyla işlenmiş saflığı ve dostluğu. Bir kitap ancak bu kadar ince olup içinde bu kadar güzellik, kötülük ve acıyı aynı anda mükemmel bir şekilde barındırabilir. Lennie'nin deliliğini pek akıllı olmadığını kabul ederek george sonunda sonu kendi hazırlamıştı.
Kitabı sevmemde ki en büyük neden, bahsi geçen 2 insanın hayatının üzerinde konuşmaya değer tek kısmı belirlenilip yazılmış gibiydi.
Anlatılan zamandan öncesi sıradan ve bahsedilmeyecek kadar gereksizdi.
Bu kurgunun, okuyana aslında varolmayan bir başka zaman dilimi hakkında bile değerlendirme yaptırabiliyor olması.. bu yetenek değil de nedir.
Şimdi gidip radyo tiyatrosunu dinleyip kendimi biraz daha üzmek istiyorum, çünkü neden olmasın ayrıca üzülmeme değecek kadar mükemmel yapılmış bir tiyatro.
Ayrıca kitabı hâlâ okumamış, okuduğunda geç hissedecek okurlara söylemek isterim ki; kitaplar için hiç bir zaman geç değildir, zamanı vardır.(asla geç okuduğum için kendimi teselli etmiyorum.)
Ben ne mutsuz sonlu filme ne de kitaba alışkınım, hiç bir zamanda olmayacağım sevgili John.
Kanımızca burada en öğretici olan, dinsel inançla ilgili hikâyedir. Bunun insanların düşünce ve duygularını ele geçirme kapasitesi kayda değerdir. Dinsel inanç bireylerin hayatlarına egemen olup onlara tatmin sunabilir. Tüm diğer inanç seçeneklerini bir yana itmelerine yol açabilir. Gücü ve yaptırabildikleri, mantığı hayrete düşürecek kadar etkilidir.
Bunu okuyan hemen herkes, kendilerininkinden belirgin bir biçimde farklı bir kültür ve din içinde dünyaya gelmiş ve yetiştirilmiş olsalar, çok büyük olasılıkla farklı bir biçim de düşüneceklerini, başka bir dinin mensubu olacaklarını ve diğer yaşama biçimleriyle dinlere de kuşkuyla bakacaklarını kabul ederdi.