Sevinçlerini, kederlerini ellerinin, ayaklarının hareketleri gibi kontrol eder ya da onları iyi hava, kötü hava gibi görürdü. Derdi olduğu zaman duyduğu üzüntü yağmurda şemsiye açmak kabilindendi. Üzülmesi de uyuşuk bir tevekkülden ziyade bir öfkeye benzerdi. Istırabına sabırla katlanırdı, çünkü nedenini başkalarında değil, kendinde arardı. Sevinçleri de yoldan çiçek toplar gibi koparır ve daha solmadan atardı; böylece her zevkin dibindeki acı tortuyu tatmazdı.
Her gün yan yana, baş başa oturmak kolay iş değildir. Birbirinin iyi yanlarından zevk alıp kötü yanlarına kızmamak için büyük bir yaşama deneyi, akıl olgunluğu ve insan sevgisi gereklidir.
O anda Başkan ayağa kalktı:
– Ey Beşeriyet! Mutluluk; hayatı olduğu gibi kabul etmek, ağır işlerine razı olmak ve bunlarıniyileştirilmesine çalışmaktadır, dedi.
Beşeriyet ayağa kalktı ve:
– Ya Fahr-i Alem!(Hz. Muhammet) Beşeriyet dertlerini anlayarak çözümü bulan sadece sensin,dedi.
Beşeriyet bir “ah” etti ve:
– Doğru, doğru! Bana söyleyiniz, acıyınız. Demek ki hayattan nefret ediyorum da zevk alamıyorum,
mutluluğun ve rahatlığın kıymeti nedir? Bunu söyleyiniz, dedi.
Konfüçyüs:
– Bir tencere pirinç pilavına bütün lezzetleri sığdırmaktadır mutluluk.
Kendinden hiç hoşnut olmayan pek çok insan gördüm; bunlar önce başkalarının kendileri hakkında iyi düşünmelerini sağlamaya çalışırlar. Bunu başarınca da bu sefer kendileri de kendileri hakkında iyi düşünmeye başlarlar. Ama bu sahte bir çözümdür; bu başkalarının otoritesi altına girmeyi kabullenmektir. Size düşen ödev kendinizi kabullenmenizde, benim sizi kabullenmemin yollarını aramak değil.